Kaotik bir çağda yaşıyoruz. Bilgi çağı, küreselleşme, dijitalleşme, enformasyon toplumu, soylulaştırma, neoliberalizm, post-truth, post human gibi tanımlarla dünyamız, geleceğimiz, yaşamımız yönlendiriliyor.
21. yüzyılın başında bir masal anlatmışlardı bize. Dünya küçülecek küçük bir köy olacaktı. Mal, hizmet, fikirler, sanat, kültür, sermaye ve emek dünyada serbestçe dolaşacak, refah her kesime eşit olmasa da benzer şekilde dağılacaktı. Sınırlar, ön yargılar, ırkçılık, öteki kavramları kalkacaktı. Tüm insanlık eşit, huzur içinde ve birlikte yaşayacaktık.
Mal, hizmet, sermaye serbestçe dolaştı. Küresel markalar tüm dünyaya yayıldı. Dünya ticaretindeki sınırlar kaldırıldı. Bu sayede mal, hizmet (örneğin bankacılık) ve sermaye serbestçe her ülkeye girdi. İstanbul’daki, New York, Viyana, Rio de Jenero’daki AVM’ler mimarileri, kahvecileri, global tekstil mağazalarıyla birbirinin kopyası gibi oldu. Global sermaye dünyadaki kaynakları eline geçirdi. Ekolojik dengeleri göz ardı ederek altın, değerli maden için tamamen kâr amaçlı politikalar izleyerek ormanları, gölleri, akarsuları… yok etti.
Kültür, sanat, fikir göreceli olarak sınırsızlaştı ama emeğin serbestçe dolaşımı önündeki engeller yükseltildikçe yükseltildi! Emek serbestçe dolaşamadı. Tüm dünyada gelir dağılımı her geçen gün daha da bozuldu ve bozulmaya devam ediyor.
Küresel refah beklerken krizlerin küreselleştiğini gördük, 2008’de Amerikan yatırım bankası Lehman Brothers’ın çöküşüyle tetiklenen küresel mali kriz orta sınıf ve İşçileri tüm dünyada iyice fakirleştirdi.
ABD’de özel sektörün kalbi olarak nitelendirilen Wall Street’ten tetiklenen krize paralel olarak başlayan Occupy Wall Street gibi işgal hareketleri, krizin en çok sarstığı Güney Avrupa ülkelerinde kitlesel eylemler, Arap baharı gibi eylemler yapıldı.
Türkiye’de ise Taksim parkındaki ağaçları kesilmekten kurtarmak için başlayan Gezi Direnişi, aynı zamanda iktidarın neoliberal politikalarına en güçlü itirazlardan biri oldu.
Gezi’de işçiler inşaatlardan, fabrikalardan, beyaz yakalı çalışanlar ise plazalardan çıkıp parka akın etti. Sendika ve emek örgütlerinin verdiği destekle direniş, emekçi kesimler tarafından sahiplenildi.
2013 yılının Ekim ayında Dünyaca ünlü felsefeciler Slovaj Zizek ve Alain Badiou, Bakırköy Belediyesi’nin düzenlediği “Küreselleşme ve Yeni Sol Konferansı”na konuşmacı olarak katıldı.
Zizek’in öne çıkan ifadeleri şöyleydi:
“Dünyada aslında ters giden bir şeylerin olduğunu siz Türkiye’den gösterdiniz. Sokağa çıkarak taleplerinizi dile getirdiniz. Gezi benzeri isyanların hepsinin özünde, küresel kapitalizme verilen tepki vardır. Sizin yaptığınız gerçekten olağanüstüydü.”
Gezi’de toplumun tüm kesimlerinin bir araya geldiğine işaret eden Fransız felsefeci Alain Badiou ise “Bugün Türkiye’de kapitalizmin kendisiyle ve benim tuhaf, canavar, yaratık olarak nitelendirebileceğim İslami kapitalizmle karşı karşıyayız. Ben kapitalizmin her türüne karşıyım.” demişti.
Tüm dünyada Neo Liberalist küreselciler çanların kendileri için çaldığını görünce gösterilere karşı büyük bir silahı çektiler. Gerçeği bütünüyle göreceli yapan Post Truth burada devreye girdi. İspanyol gazeteci José Antonio Zarzalejos (2017) kitlelerin sorunu anlatan mantıksal bilimsel açıklamalar yerine “duygusal anlamda daha tatmin edici ve yoğun olana” tercih ettiğini belirtmektedir
Fakirleşen insanlara gerçek sebebin küreselleşme olduğundan söz etmeksizin, fakirliklerinin sebebini bir öteki, “dış düşman” olarak sunan popülist, sağ görüşlü politikacılar dünyada önemli olmaya başladılar. Macron, Putin, Boris Johnson, Tayyip Erdoğan, Trump hep öteki politikasıyla, günah keçileriyle halktan oy topladı.
Dünyada demokratik özgürlükçü yönetimler yerine totaliter, kısıtlayıcı, ayrıştırıcı partiler iktidarla geldi. Küresel şirketlerin fütursuzca yayıldığı bu dönemde koronavirüs salgınını yaşadık. Bu salgın döneminde işçiler, orta sınıf halk, fakirler daha zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdi. İlaca, aşıya ulaşmalarında engeller olduğu gibi çalışma şartları da zorlaştı. Virüs döneminde yaşananlar yine bir ders olabilir mi, ekoloji artık korunur mu, Neokapitalizm yıkılır mı, daha eşitlikçi bir sistem kurulur mu derken kendimizi bir Stephan King romanında bulduk Randall Flagg iş başındaydı sanki. Rusya Ukrayna’ya savaş açtı, Amerika ve Rusya arası bir hesaplaşma yaşanırken eski soğuk savaş günlerine geri döndük, Amerika’da Rus Edebiyatçılar, Dostoyevski kitapları bile yasaklandı, dış düşman, ötekileştirme gibi neokapitalizm araçları başarıyla kullanıldı.
Pandemi bitti dediğimiz bu günlerde Çin Şangay’da inanılmaz bir karantina uygulamaya başladı, küresel mal üretim akışını tehlikeye düşürdü, artan enflasyon, petrol fiyatları, chip krizi derken dünyadaki orta sınıfların, işçilerin alım gücü daha da azaldı. Elon Musk’ın Twitter’ı aldığı gün bizde Türkiye’de gezi davası kararlarıyla karşılaştık. Hapisler, müebbetler, demir parmaklıklar…
Ruhun sendeyse hâlâ bir ağaca emanet et onu
dünyaya yalnızca hayvanların ve ağaçların itirazı var
ey ağaçlarla konuşmadan insanlarla konuşmaya çalışanlar
Adilin ağaçlarını dinleyin, susmakmış o kayıp dil
zeytini dinledim beklemeyi öğrendim, akasyadan gitmeyi,
vuslatı ceviz ağacından, limonun dediği ayrılığı ve aşkı nardan
ağaçlar komşumuzun evidir, ruhumuz gülümsüyor avlusundan (*)
Önümüzdeki bir mayıs Pandemi sonrası ilk kez maskesiz kutlanacak. DISK yönetimi 1 Mayıs’ın çok anlamlı olacağını düşündüklerini açıkladı. Bundan önce direnenler meydanlardaydı, belki sadece fabrikalarda işçiler meydanlardaydı, bu 1 Mayıs’ta nefes almaya ihtiyacı olan herkesin o alanda kullanacağı bir cümle olacağına inanıyoruz. Tekrardan nefes almak, yaşadığımızı hatırlamak ve özgür yarınları hep birlikte savunabilmek için bir araya gelmeliyiz açıklaması yaptı.
Haksızlıkların, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve ezilmenin olmadığı, emeğin sömürülmediği, aydınlık, eşit ve güzel bir dünyayı göreceğimiz günlerin geleceği umuduyla, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlarız.
Selâm yaratana!
Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!
Bütün yemişler dallarınızdadır.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri. (**)
NEYYA
(*)Haydar Ergülen
(**) Nazım Hikmet
Kalemeninde ağaç kokusu var, Umay ananın göğe yükselen dallarının umudu olsun üzerimizde, sevgiler
BeğenLiked by 1 kişi
Bu küresel ve kapitalizmin tüm sömürülerine karşı, hep beraber meydanlarda olacağız.
BeğenLiked by 1 kişi