Ağaçların böceklerle, kuşların toprakla, yabanılların suyla barışık yaşadığı bir ülke varmış. Henüz insan denilen diğer yabanıl oraya gidememişmiş. Yolları sarp, virajlı ve toprak özelliğini yitirmemiş henüz. Orman bilgesi, yukarıdan bakanlar görmesin diye büyük ağaçların dallarına üzerini örtme görevi vermiş. Yoksa metallerin ve plastiklerin bilgesi tekno bilge -orman sınırları dışına yaşayanların bilgesiymiş o da- orayı çok çabuk keşfedebilir ve yok edebilirmiş.  Orman bilgesi kendisini ve içinde mutluca yaşayanları korumak için diğer bilgelerden de yardım almaktaymış. Suların koruyucusu olan su bilge, tehlikenin gelebileceği yerlerde taşkınlığa varacak kadar yükseliyor bazı yerlerde de hızını arttırıyormuş. Bazı yerlerde de nazlı nazlı akıp kendisinden faydalanmak isteyen kardeşlerine kucak açıyormuş. Birbirleriyle şakalaşan, oynaşan orman canlıları, haykırışları ve kahkahaları ile yaşamın neşesini oluşturuyorlarmış. Kimse kimsenin suyunu kirletmiyor, yolunu kesmiyor diğerine zarar vermemek için elinden geleni yapıyormuş.

Göklerin hâkimi Kartal göğün derinliklerinde uçuşurken, aynı zamanda ormanın dışında sürüp gitmekte olan yaşamdan haberler taşıyıp duruyormuş ormanın bilgelerine. Yine böyle bir uçuş sırasında tanık olduklarından dehşete kapılıp hızla yaşamlarının düzenleyicilerinin bulunduğu tapınağa gelmiş. “Beni dinlemeniz gerekiyor.” “Erken geldiğine göre önemli bir durum olmalı. Gel şöyle otur bir soluklan önce.” “Çok telaşlı görüyorum seni.” Suları koruyan, onların akışına yön veren bilgeydi rüzgar ve fırtına bilgesinin arkasından konuşan. “Surlarımızın dışında yaşanmakta olan ciddi gelişmeler var. Size bir an önce anlatmam gerekiyor.” “Birbirlerini boğazlamaktan, ağaçları yok edip suları kurutmaktan daha ciddi neler olabilir sevgili Kartal.” Hayatın huzurunu kollayıp kargaşaya fırsat tanımayan bilgenin bu çıkışına oradakiler hep bir ağızdan onay vermişlerdi. “Bize doğru geliyorlar. Ellerinde kesici aletleri, korkunç makinaları, ağaçları yutan, suları kurutan aletleriyle dört bir tarafımızı sarmak üzere yola çıktılar.” “Ah sevgili Kartal. Bizim etrafımızı nasıl sarabilirler. Uçsuz bucaksız derinliklerdeyiz. Kaç tepe kaç nehir geçmeleri gerek biliyorsun.” “Üstelik su bilgesinin çevremizde oluşturduğu bataklıkları aşmaları olanaklı değil. Unuttun mu?” Orman bilgesi kendisinden önce konuşan, sakinliği ile dinleyene huzur veren zarif çiçeklerin bilgesine bakarak söylemişti son sözlerini. “Öyle diyorsunuz ama orada sürmekte olan karmaşaya rağmen birçok gelişmeyi gerçekleştirdiler. Onların tekno bilgeleri neredeyse en uzak yıldızlara varacak araçları elde etti. Yani bizim önlemlerimizi rahatlıkla aşabilecek durumdalar.” “Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun?” Fırtınaların ve kasırgaların düzenleyicisinden gelmişti itiraz. “Yaşam alanlarını nasıl elde ettiklerini sanıyorsunuz. Orada yükselen betonların, demir yığınlarının yerlerinde hayatlarını kuruttukları kardeşlerimiz vardı. Unuttunuz mu geçmişimizi?” Kartalın bu sözü üzerine herkes sessizliğe bürünmüş başını öne eğmişti. “Bir şeyler yapmalıyız. Yoksa bizim geleceğimiz de kardeşlerimizinkine benzeyecek.” “Şu uykuda olan Virgameş’imiz ne yapıyor?” “Evet ondan bizi koruması ve yaklaşmakta olan tehlikeden kurtarması için yardım isteyebiliriz.” “Doğru. Haklısınız. Ona o görevi verelim. Hemen hazırlıklara başlasın.” “Bir yardımcısı da olmalı. Onunla gidip birlikte mücadele edecek birisini verelim yanına. Hem de birbirlerini kollarlar.” “Baykuş. Baykuş ona iyi destek verebilir. Aklını kullanarak onu yönlendirebilir. Ne de olsa o da bizlerden biri sayılır” “Hemen baykuşu çağıralım. O bize de iyi fikirler verecektir.” Çok geçmeden Baykuş bilgelerin arasındaki yerini almıştı. “Sevgili Baykuş. Gözcümüz Kartal’ın bize aktardığı tehlikelerden haberin vardır sanırım. Virgameşle birlikte gidip bize yönelmiş olan bu tehdite bir son vermenizi istiyoruz.” “Tehlikenin yeniden büyüdüğünü biliyordum. Bu defa daha hızlı toparlandılar.” “Tekno bilgeleri müthiş çalışıyor.” Baykuş Kartaldan gelen yanıtın ardından konuşmasını sakince sürdürdü. “Anladım. Virgameşin toparlanması ve yeniden güç kazanması için biraz süreye ihtiyacı olacaktır. Çoktandır hiçbir kavganın içinde yer almadı da. Biliyorsunuz. En son yüz yıl önceydi sanırım.” Baykuşun bu teklifine oy birliğiyle onay verildi.

Virgameş ormanın derinliklerinde hiçbir şeyden habersiz sürdürmekteydi yaşamını. Daha önce gerçekleştirdiği kahramanlıklar yaşamı tehdit edenleri sarsmış biraz kendine getirir gibi olmuştu. Ama doyumsuzluğa erişmiş olanlar akıllı durmamaya başlamışlardı yeniden. Yer, su ve fırtına bilgelerinin arada yaptıkları uyarılar nedeniyle toparlanır gibi oluyorlardı. Ama açgözlülüklerini ön plana çıkarıp saldırılarını yeniden gerçekleştirmeye başlamışlardı işte.

Baykuş’un oraya gidip onunla plan yapması çok uzun zaman alacaktı. Bunun üzerine Kartal Baykuşu sırtına alıp daha hızlı bir şekilde dağları tepeleri aşarak Virgameş’in konağına geldiler. Baykuş ile cesaret ve korkusuzluğuyla ün salmış olan Virgameş yapılacaklar üzerine günlerce kafa yorup hazırlıklarını tamamlamışlardı. Kartal her ikisini sırtına alıp onları bilgelerin toplantı mağarasına getirdi. Yolculuğa çıkmadan önce yapmaları gerekenler üzerine son sözler söylendi. Tekrar Kartal’ın sırtına binen ikili sınırda da bir gün konakladıktan sonra görevlerini tamamlamak üzere yola koyulacaklardı. “Hazırsanız yola çıkabilirsiniz.” “Evet hazırız efendim. Kahramanımız Virgameş tüm planlarını yaptı. Benim de hazırlıklarım tamam. Sanırım Kartal bizi sınıra kadar götürecektir. Yoksa dağları tepeleri aşmak fazla zamanımızı alacak.” “Eh haydi bakalım. Birbirinizi koruyup kollayın.” Kartal Baykuşu sırtına Virgameşi de Baykuşun kucağına yerleştirip havalanınca, arkalarından su dökmeyi ihmal etmediler. Bu onların sağlıkla dönmelerine yarayacak bir ritüeldi. Yüksek tepeleri, uzun ağaçları, gürül gürül akan suları aşıp ormanın bitişine doğru gelene kadar iki defa mola vermişlerdi. Baykuş ve Kartal uyuyarak dinlenirken Virgameş bekleme sürecini ormanın derinliklerinde gezerek geçirdi. Görevliyken asla uyumazdı. Kurdukları kamptan biraz uzaklaştığında duyduğu ses hemen Kartal ve Baykuş’un yanına dönmesine neden olmuştu. Kartal gördüğü rüya nedeniyle çığlıklar atarak uyanmış Baykuşun da uyanmasına neden olmuştu. “Ne oldu? Ne gördün rüyanda?” “Baykuş bir yandan onu sakinleştirirken bir yandan da terini silmeye çalışıyordu. Kartal rüyanın etkisiyle olacak kanatlarını kıpırdatmaya korkuyor olmalıydı. “Sormayın dostlar. Feci bir rüyaydı. Ne kadar yükseğe çıkarsam çıkayım o uzaklığa erişen demir parçacıkları kanatlarıma yapışarak beni hareketsiz bırakıyormuş. Sizinle birlikte bir orman gölüne düşmek üzereyken uyandım.” “Evet ne yazık ki doyumsuzlar mesafe tanımayan aletler geliştirdiler artık. Sınıra da yaklaştığımız için kabus görmüş olmalısın.” Baykuşun bu yorumuna Virgameş zıplayarak onay vermişti. “Neyse gecenin karanlığı koyulaşsın diye Zaman bilgesine rica etmiştim zaten. İsterseniz oyalanmadan sınırı geçelim. Sen de yuvana döner dönüşümüzü beklersin.” Nefes nefese kalan Kartal bu öneriyi kabul ederek, yolcularını sırtına alıp havalanmıştı yeniden. Kartal ileriyi, Baykuş ise geride bıraktıkları yolu gözlemeyi sürdürüyordu. Ne de olsa başını istediği yöne çevirebilme yeteneği vardı. Artık yolun sonuna gelinmişti. Baykuş ve Virgameş Kartal’ın kucaklamasının ardından yollarına devam ettiler. Planladıkları gibi Virgameş ilk olarak işe kendilerine çok korunaklı yerlerde yaşam kuran ve dünyayı yöneten hegemonların saraylarından başlayacaktı. Baykuş sarayın etrafında tek tük kalmış ağaçlarda bekleyecek ve gelecek olan tehlikeleri gözleyip haber verecekti kahramanımıza.

“Allah Allah amma kaşıntı tuttu beni ya.” “Beni de beni de. Ufak bir ısırık hissettin mi sen de.” “Evet ya. Önce öyle başladı zaten. Biraz kolonya falan süreyim dedim ama işe yaramadı. Bakayım senin ısırılan yerine.” “Isırma mı sokmam mı anlamadım inan. Gel bak kolum nasıl kızardı.” Sarayın girişinde bekleyen iki nöbetçinin konuşmaları Baykuş’un kulağına gelince, arkadaşı Virgameş’in hemen işe başlamış olduğunu anlamıştı. “Demek ki içerilere doğru yol almaya başladı.” Diye düşündü. Ben de şu çınar ağacının oyuklarında gizleneyim. Ne olur ne olmaz. Zaman bilgesi geceyi durduramazdı daha fazla. Şimdi gün ağarmaktaydı artık. Virgameş sarayın en önemli noktasına, yani hegemonun yaşadığı alana yaklaştıkça işinin zorlaşmakta olduğunu anladı. Korkunun kol gezdiği bu bölümde her türlü önlem alınmıştı. İlaçlı ışıklarla çizilen sınırlar, yaklaşmakta olan tehlikeyi haber veren sensörler, hiç uyumayan kameralar sürekli değişen nöbetçiler. “Bunların tekno bilgeleri de ne çok iş başarmış ya!” Virgameş umutsuzluğa kapılmamak için kendini zor tutuyordu. Kapıdaki nöbetçiler gibi gördüklerini ısırabilirdi ama asıl hedef tüm kötülüklerin yani doyumsuzların başı olan Doymayan hegemonlardı. Onların işini hallederse anlaştıkları saatte Baykuşla buluşup Ormanın yolunu tutabilirlerdi. “İçerideki nöbetçilerden bir kaçını daha sokmam lazım sanırım. Belki daha rahat ilerlerim kendileriyle uğraşırken.” Diyerek düşündüğünü gerçekleştirdi.  

Ama biyolojik saldırılara karşı konulmuş sensörler çok geçmeden devreye girmişti. Bunun üzerine çalan alarmlar nedeniyle tüm hegemonların etrafı biyolojik savunma sistemleriyle sarılmaya başlayınca Virgameş için iş biraz zorlaşmıştı. Yine de gözü pek olan cesur kahramanımız nano küçüklüğünden yararlanarak açık unutulmuş olan elektrik kablosu borularının içine dalmış ve eline yerleşmiş olan navigasyon sayesinde hegemonun bulunduğu kata ulaşmaya başarmıştı.

….

              Ormandakilere yaşananlarla ilgili haberleri güvercinler iletiyordu. Şehirde yaşanmakta olan paniği anlattıkça bilgeler ne kadar doğru bir seçim yaptıklarını anlamışlardı. Virgameş eskiden olduğu gibi yine harikalar yaratmaya başlamıştı. Hatta eskisinden daha başarılıydı diyebiliriz. Daha öncekiler bölgesel sıkıntılara maruz kalmışken bu seferki yeryüzünü kirleten herkese ulaşmak üzere hızlanan bir pandemiye dönüşmüştü. Hegemonlar yerlerinden çıkmadan kendileri gibi olanlarla kurdukları iletişimle ülkeler arası gezileri yasaklamışlardı. Hatta daha da ötesi ülkeleri içinde sokağa çıkma yasakları ilan etmiş ve herkesin ağız ve burunlarını örtme zorunluluğunu getirmişlerdi. Kahramanımızın yaydığı nano mikroplar -gözle görünmez demek yerinde olur aslında- dünyanın her yerine ulaşmıştı artık. Tokalaşmalar, sarılmalar, öpüşmeler yasaklandığı gibi her seferinde ellerin yıkanması zorunluluğu getirilmişti. Ölü sayılarının arttığını duymak ormandakileri hem sevindirmiş hem de üzmüştü. Kimse ölsün istemiyorlardı aslında ama geldikleri yerleri unutanların bir ders daha almaları zorunlu olmuştu. Belki doğaya olan ihanetlerinden vazgeçerlerdi artık. Bütün istekleri buydu yaşamı savunanların.

Güvercinlerin taşıdığı diğer haber karşısında coşkun partiler düzenlenmeye başlamıştı. Virgameş ile Baykuşun dönecekleri zamanı bekleme aşamasına gelinmişti. Virgameş ödülü hak etmişti. Haber neydi? İnsanlar artık doğayı koruma kararı almışlardı. Son zamanlarda havada ve sularda yaşanan temizlik tek tük olsa da sokak aralarında ve parklarda yaşama savaşı veren bitkilere hayat öpücüğü olmuştu. Kirlilikten kaynaklanan rahatsızlık azalmaya yüz tutmuştu. Bu her şeyden önemli bir haberdi. Ama yine de hegemonların doyumsuzluktan vaz geçeceklerine dair çekinceler bilgelerin kafasını kurcalamayı sürdürüyordu. Açlık tokluk bilgesinin buna bir çözüm bulması gerekmekteydi. Hem de hemen.

              Virgameş kılık değiştirerek arada bir dışarı çıkıp durumla ilgili Baykuştan haber almayı ihmal etmiyordu. Ama ne yazık ki hala hegemonlara gereken en sert dersi veremediği için çok üzülüyordu. Daha da kötü bir haberi alınca içi burkuldu. Düşman karşı atağa kalkmıştı. Vücutlarda gezinen yoldaşları Virgameşsavarlar aracılığıyla ya yok ediliyor ya da etkileri azaltılıyordu. İşte bu kötü haber ormanında içini karatmaya başlamıştı. En kalıcı çözüm açlık tokluk bilgesinden bekleniyordu şimdi. Katliamlara ara veren hegemonlar yeniden işe başlayabilirlerdi her an için. Bu arada Virgameş ve can yoldaşı Baykuş kafa kafaya vererek yeni bir plan yapmışlardı. Virgameş gözden kaybolur gibi yapacak sonra da başka biri olarak saldırıya geçecekti. Bu yeni haber ormanı yeniden heyecanlandırmış ağaçlar dallarını sallayarak mutluluğu dile getirmişlerdi.

Değişim kahramanlarımızın akıllıca bir çözümü oldu. Yeni ölümlere birkaç hegemon da katılınca doyumsuzlar kazandıkları sandıkları savaşı yitirmekte olduklarını anladılar. Umudu yeniden yitirmişlerdi şimdi. Bütün katliamlara son verdiklerini ve her yeri yeşile boğacaklarına dair söz verdiler. Yoksa açgözlülüklerini dindirmek için gereken malzemelerin üretimi de ellerinden kayıp gidecekti. Bu haber insanların büyük bir bölümünü sokağa dökmüş ve günlerce sürecek eğlenceler düzenlemesine neden olmuştu.

Virgameş ve Baykuş için dönme zamanıydı artık. Güvercinlerin haberi üzerine orman tüm hazırlıklarını yapmaya koyulmuştu şimdi. Güzel bir törenle karşılanacak ve her ikisine de taçları giydirilecekti. Kartal onları alıp ormanın derinliklerine götürmek için yuvasını terk etmişti bile.

HAMİT ERGÜVEN