Kadıköy’de küçük, rengârenk bir dükkân. Öyle heyecanlıyım ki, hayallerim gerçek oldu. İncirlisinden, limonlusuna, lavantalısından, çikolatalı, havuçlu, kinoalı, chia tohumlusuna kadar daha birçok değişik tatlardaki sütlaçlar süsledi vitrinimi.  Can dostum Hülya ile Sütlaç evimize baktık gururla.

“Sana sütlaç getirdiğimde almamıştın, ne şaşırmış ve üzülmüştüm” dedi Hülya.

Yıllar öncesinde, camın önündeki koltuğuma oturmuş yağmuru seyrederken hayallere dalmışım. Peş peşe çalan zille irkildim, bu da kim şimdi, diyerek kalktım yerimden.

Kapıyı açtığımda, ilk kez gördüğüm birisi elinde sütlaç tepsisiyle karşımdaydı.  “Bizim evde kimse sevmez, sütlaca yazık olmasın” diye almadım. Komşum bozulduğunu belli etmeden ayrılırken “Niye patavatsızlık ettim sanki diye,” pişman oldum ama geri çağıramadım da. Genelde tatlı sevmezdim, sütlaç hiç yemezdim. 

Birkaç gün sonra market dönüşünde anahtarımı çantamda bulamayınca ne yapacağımı şaşırdım. Evden çok acele çıkmıştım, anahtarı kapının arkasından almadığımı hatırladım. Ev halkının gelme saati yaklaşmıştı, çilingir çağırmadım. Yarım saat yan komşuda oturup beklerim, dedim ama o evde yoktu. Üst kattaki komşu tanıdığım değildi, yine de bastım ziline. Kapıyı, sütlacını almadığım kişi açmaz mı? Ben şok. Ne diyeceğimi şaşırdım. İçeri aldı beni, tanıştık Hülya ile.  Yıllar öncesinde, Afyon’un Sütlaç köyündeyken, ailelerinin isteği üzerine komşusunun oğlu ile evlenip İstanbul’a gelmişler. İlk zamanlar kayınvalidesiyle oturup sonra ayrı bir eve çıkmışlar. O apartmandaki komşularından bahsetti biraz. Onlara sık sık sütlaç pişirirmiş, her seferinde köyündeki geleneksel sütlaç şenlikleri gelirmiş hatırına. Komşularıyla her gün birisinde toplanıp kahve muhabbetleri meşhurmuş, geniş aile olmuşlar. Bu daireyi aldıklarında, komşularından ayrılmamak için hemen gelememiş. Birkaç yıl kiraya vermişler, ikinci çocukları olunca, çocuk parkı var diye gelmişler bizim siteye. Taşınırken hepsi çok ağlaşmışlar, bir sokak mesafe olduğu halde. Boşa dememişler ev alma komşu al diye.

Sonraki günlerde arada bir karşılaştık Hülya ile. Çok cana yakın bir hanımdı. Başka komşulara sütlaç götürse de bize artık getirmiyordu. Apartmanda herkes sütlacının çok iyi olduğunu söylüyordu, bizimkiler de merak etmeye başlamıştı. Oğlum “Sekiz numarada Hülya ablanın sütlacını tattım, harika” demesin mi? Eşim “Keşke bize de verse” dedi.

Ertesi gün, Hülya yine sütlaç tepsisi ile geldi kapımıza. Bu sefer fırın sütlaçtı, önceki hatamı hatırlayıp tepsideki büyük kâseyi aldım ve içeri buyur ettim, balkonda yağmurun sesiyle kahvelerimizi yudumlarken sohbet koyulaştı. Kendisi her yeni taşındığı apartmanda tanışma vesilesi olsun diye sütlaç dağıtmayı alışkanlık edinmiş. Bana sütlacı neden sevmediğimi sorunca başladım anlatmaya. “Çocukken, misafir geleceği bir gün annem sütlaç yapıyordu. Bende tencereyi karıştırmak için uzandım ama boyum çok zor yetişiyordu tencereye, elimin takılmasıyla sıcak sütlaç olduğu gibi ayaklarıma döküldü, ayaklarım yandı haftalarca yürüyemedim. O gün bugündür yiyemem. Yani anlayacağın seninle ilgisi yok, seni de kırdım” deyip özür diledim.

O akşam, gelen sütlacı ailem beğenerek yedi. Ben ağzıma koymadım. Ertesi gün boşalan sütlaç kâsesine, yaptığım çilek reçelinden koyup götürdüm Hülya’ya. Kahve muhabbeti arasında “sütlacın içine ne koydun sen pek sevdi bizimkiler?” diye sormadan edemedim. Damla sakızıymış, ailemin beğendiği tat.  Bir süre sütlaç tabağı defalarca gidip geldi aramızda. Zamanla komşuluğumuz dostluğa dönüştü Hülya ile. Yavaş yavaş ben de alıştım bu tatlıya. Artık birbirimize teklifsiz gidip gelmeye, seyahate çıktığımız zaman çiçeklerimizin sulamak için evlerimizin anahtarlarını vermeye başladık.

Çocuklarım büyüyünce çalışayım dedim. Girişimlerimin hepsi olumsuz olunca pastanesi olan arkadaşımın yanında çalışmaya başladım.  Özellikle süt tatlıları yapmaktan zevk alıyordum, sanki işim değil hobim gibiydi. Zaman içinde değişik sütlaçlar denemeye başladım. Müşterilerin beğenisi beni çok mutlu ediyordu. Daha işe başlayalı bir ay bile olmadan pastane dolmaya başladı.  Tavsiyelerle gruplar halinde geliyorlardı. En revaçta olan damla sakızlı sütlacımın methini duyanlar kapıda sıra oluşturuyordu.

İşte şimdi on yıl sonra Hüllaç adını verdiğimiz kendi dükkânımızda, envaı çeşit sütlaçlarımızla iki komşu, iki dost hayata güvenle, mutlulukla bakıyoruz.

Özlem Gemici