Koşuyolu Mahallesi Alan Kadıköy’de Mahalle şenliğinde ana tema komşuluk ve mahalle kültürüydü. Neyya olarak Pazartesi 14 dijital Edebiyat dergimizde basılan komşuluk temalı öykülerden on öykülük bir fanzin oluşturduk. Koşuyolu’nun eski fotoğraflarından oluşan bir sergimiz, atölyemizin ortak öykü kitapları, Papirus dergileri de standımızda yer aldı.

Ayrıca Yazarlık Atölyesinde programımızın önemli bir ayağıydı. Şenlikten bir iki gün önce Nükhet Hoca, “atölyeyi sen yapar mısın yazdığında,” biraz panikledim açıkçası, sunum yapmaya alışkınım da bir yazı atölyesi çok daha karmaşık bir iş. Çok sevdiğim Ursula Le Guin’in yazarlık öğütlerine ve Dümeni Yaratıcılığa Kırmak kitabına yöneldim hemen. Öyküyü öykü yapan adlı yazısında Le Guin önce koşmak metaforuyla başlıyor sonra yürümek gibi, dans etmek gibi öykü kurmaktan bahsediyor.
Bir de yürümek gibi olan öykü vardır, düzenli; kendinizi yürüyüşün akışına kaptırır, çevrenizdeki her şeyi, daha önce hiç görmediğiniz bir manzarayı görürken yol alırsınız. Ve yürüyüş daha önce hiç olmadığınız bir yere çıkabilir.
Sonra bir de dans etmek gibi olan öykü var; bir sonraki hareketin sonuncusunun içinden büyümeyi sürdürdüğü ama öyle dümdüz değil, yönü sadece dosdoğru ileriye olmayan, daireler, aldatıcı hareketler, tekrarlar, bütün o tuhaf jestleri içeren. Ve bu dans dürüst bir danssa bütün hareketler birbiriyle bağlantılıdır; her biri bir öncekini izler, öngörülemez, ama kaçınılmaz bir şekilde.
Dili, metaforları, açıklamaları ile yazar adayları için çok iyi bir yol gösterici Ursula Le Guin. Yazarlık atölyesine de onunla başladık. Daha sonra 1960’larda çekilmiş bir siyah beyaz fotoğrafı katılımcılara gösterip, 25 dakika verdim bir öykü yazmaları için. Fotoğrafta bir köpek, tavuklar, iş çizmelerini giymiş bir erkek ve şık giyimli bir kadın yemyeşil tepelerde tek tük evler….

Katılımcılar sıcağa rağmen harıl harıl yazarken, zaman benim için bir türlü geçmek bilmedi. İlk eğitmenlik görevim olmasından mı, yazılanları merak ettiğimden mi, çözemedim.

Süre bitince tek tek yazılar okundu, her yazıdan sonra yorumlar, konuşmalar, alkışlar, yazısını okurken duygulanıp ağlayanlar… Birbirini hiç tanımayan 12 kişi birden bir ekip, grup olmuş, birlikte olma enerjisi üretmiştik. Dedesini anımsayıp ağlayanlar, ailelerinin Koşuyolu hikayelerini yazanlar, besledikleri haylaz, gagası kırık horozla ilgili hikâye üretenler… 25 dakikada geçmişe, anılara dönüp, şimdiye başka gözlerle bakmaya başlamıştı katılımcılar. İki küçük yazar da vardı. 11 yaşında iki kızın hem bütün toplantıyı ilgiyle dinlemeleri hem de yazdıkları gelecek kuşağın çok iyi yazarlar çıkaracağı duygusu uyandırdı bende. Anneleriyle de biraz konuşma olanağım oldu, okullarda yazmayı, okumayı teşvik edici dersler, etütler olabilse keşke dedik.

Çok şey düşündük ama kâğıda geçirmek ne kadar da zor dedi katılımcılar. İlk kez yazan da vardı, şiir kitabı olanda.
Ayrılırken eskiden yazma atölyelerine katılmış, bir süredir yazmak isteyip de yazamayan bir katılımcı ne iyi oldu tekrar yazdım dedi.
Bir buçuk saatlik atölyemiz ruhlarda farklılık yaratmıştı. Son sözü yine Ursula Le Guin’e bırakayım.
“Yazmak, mecrası ne olursa olsun, sözcüklerden oluşur; sözcüklerse bedenseldir, bedenden ve nefesten oluşur, beden tarafından alımlanır, bedenle hissedilir; sözcüklerin ritimleri bedensel ritimlerdir. Öyküyü öykü yapan…Sizin “bundan sonra ne olacağını bilmek” istemenizdir…”
Işın Güner Tuzcular