Gülhane Parkının içinden, yüz yılı aşan bir süredir etrafını yeşerten iki yanı ağaçlıklı yoldan geçerken, çocukluğumun belleğinde yer eden sarımtırak, tozlu ot kokusunun uzakta kaldığını fark ederek gülümsüyorum. Bugün ziyaret etmek istediğim yer Gülhane Parkından sadece hafif yükseltili bir duvar ile ayrılmış olan Arkeoloji Müzesi. Giriş kapısına doğru ilerlerken, yukarısı hafif bir kavisle sağa dönen taşlarla döşeli yolda, farklı dilleri kullanan farklı ülkelerden gelmiş ziyaretçiler yan yanayız. İşte sonunda kalabalığın yığıldığı gişeler göründü. Hemen karşısında, yolun sağındaki Darphane binalarında restorasyon çalışmaları var. Biletimi alıyor, turnikelerden geçip içeriye giriyorum.
Burası zemini taşlarla döşeli ve iri yapraklısı göz alan farklı türden ağaçlarla çevrili kocaman bir avlu. Görkeminin yanı sıra huzur veren dingin haliyle şaşırtıcı. Farklı yerlere yerleştirilmiş banklardan birine oturuyorum. Ağaçların ve çiçeklerin bezediği bir örtü üzerinde gibiyim, kulaklarımda kuş cıvıltıları, mütemadiyen gelip geçen insanların ortasında kendimle kalabilmeme şaşırarak çevreye bakmayı sürdürüyorum. Avlunun sağ tarafındaki girişin önünde, yeşil süs bitkileriyle düzenlenmiş peyzajı ilaçlayan bir görevliyi arkasında ayakta duran tesbihli kişinin, neden sürekli olarak izlediğini merak edip fotoğrafını çekiyorum. Beni fark edince görevliyi tek başına bırakıyor, fotoğraf karesinin dışına çıkıp uzaklaşıyor. Binanın girişindeki merdivenleri çıkıp içeriye, kil tabletlerin bulunduğu vitrinlere doğru yürüyorum. Bol güneşli, aydınlık avluya inat içerisi serin ve loş. Müzenin Eski Şark Eserleri biriminde sergilenen 73272 parça Çivi Yazılı Belgeler bölümünde geçmiş uygarlıklardan bazılarının izlerini sürmek heyecan veriyor. Ayrıca Arkeoloji Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi de farklı binalarıyla aynı avlunun etrafında yer alıyor.
M.Ö 2650 yılında ilk kez kil tabletlere çivi yazısı ile adını yazdıran antik Mezopotamya’daki Uruk Kentinin Kralı Gılgamış’ın, çok sevdiği dostu yardımcısı Enkidu’nun ardından ölümsüzlüğü bulmak için yollara düştüğünü bu kil tabletlerdeki yazılardan öğreniyoruz. Kahramanı ve destanı günümüze ve geleceğe de taşıyan bu kil tabletler, dünya gezegeninin çok farklı yerlerinde halen yapılan kazılardaki buluntulardan tamamlanarak güncelleniyor. Bu sürekli devinim, dönüşüm, tamamlanma gerçek üstü, büyüleyici. Bana göre bu destan sonsuza dek yeni buluntularla yazılmaya devam edecek. Bu ölümsüzlük değilse ölümsüzlük nedir?

Diğer taraftan dünya çapında ödül kazanacak düzeydeki bu olağanüstü müzeyi 1891 de kuran arkeolog ve ressam Osman Hamdi Bey de, mimarı Alexandre Vallaury de aynı ölümsüzlüğün farklı taşıyıcıları olarak sonsuza dek anılacaklar.
Arkeoloji Müzesinin kimi pavyonları bugün farklı müzecilik düzenlemeleri için tadilata alınınca kil tabletleri yeniden görmek mümkün olamıyor. NEYYA Edebiyat olarak bizi kırmayıp yoğun çalışma ortamında zaman ayıran değerli müze çalışanı Ceylan Yıldız Kurt Hanım sayesinde kilitli kapıların ardında muhafaza edilen kil tabletlerden birini yakından görebilme fırsatını bulmak, arkeolojik bir kazı çalışması esnasında bulunan eserlerin uzun incelemeler sonucunda gün ışığına çıkarılabildiğini ve bunun için de çok disiplinli ve titiz bir çalışma yürütüldüğünü öğrenmek çok kıymetli bir deneyim.

Çağdaş müzeciliğin canlandırma motiflerinin kullanıldığı düzenlemeler ile yüz yıllar öncesinden kalma İskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi gibi eşsiz eserleri yan yana görmek değişik duygular hissetmenize neden olurken, tuvalete giden koridorun sağına soluna atılıvermiş gibi duran onlarca eser parçası sizi şaşırtıyor, kaygılandırıyor. Müze içinde görevli kişilerin bazıları son derece bilgili ve vazife şinas, kimileri ise Türkçeyi düzgün konuşamazken sözüm ona İngilizcesi ile yabancı ziyaretçileri azarlayabiliyor.
Müzenin hediyelik eşya mağazasında satışa sunulanlar da uluslararası öneme sahip binlerce eserin sergilendiği bu hayranlık verici mekandan esinlenememiş gibi, her müzede görebileceğiniz türden malzemeler.
Geçmişi bugüne taşıyan eserlerin bazılarını görmenin ve onların tarihinden çok azını öğrenmenin heyecanı içimdeyken, bugün tanık olduklarımla, bana ait bir Arkeoloji Müzesini belleğimde taşımanın coşkusuyla ayrılıyorum güzelim mekandan. Bu kısacık iki günlük ziyaret sonrası tamamlanmamış çok şey olduğu duygusuyla ilk fırsatta yeniden burada olmayı isteyerek.
Işık DEMİRTAŞ
Haziran – Temmuz 2022