“Birden beliriverirler, önceden herhangi bir işaret olmaksızın birden beliriverirler… Bazıları ilk kez görüyormuş gibi çevresini didikler durur, başkaları da onları. Bazen de ilgisiz kalmış gibidirler. İkisinin ortası yoktur. Sonra sizinle ilişki kurarlar. Çoğu kez geldikleri yer ve önceki yaşamları hakkında zar zor bilgi alırsınız ağızlarından. Sevecenleri de vardır, olay çıkarmak için fırsat kollayanları da… Eğer bir iş ortamında belirmişlerse size yardım bile edebilirler, bilgileriyle sizi aydınlatabilirler… Bir komşunuz ise bu yeni gelenler, birbirinizi tanımanız için zaman verilmelidir. Daha doğrusu zamanı iyi kullanmalıdır. Sizinle dost olabilirler veya ilgisiz kalabilirler… Çoğunun bir öyküsü vardır. Hayranlık, acıma, dehşet gibi duygularınızı harekete geçirecek denli tuhaf, esrarengiz şeyler anlatıp dururlar.

Sonra bir gün, aynen beliriverdikleri gibi çekip giderler, arkalarında fazla bir ipucu bırakmadan. Bazen de gittikleri yer hakkında size bilgi verebilirler. “Doğduğum kente dönüyorum, yurtdışına taşınıyorum, bu kenti terk ediyorum, daha iyi bir yer buldum, taşınıyorum, evimi sattım” gibilerinden. Ama genellikle sizi merakta bırakarak, hiçbir şey demeden, geldikleri gibi sessizce çekip gidiverirler. Yaşamınızın herhangi bir döneminde onlara rastlamazsınız bile. Sokakta görüp çıkaramadığınız, eski bir tanıdığınıza benzeterek bir zaman peşinden gittiğiniz, ama yüzünü bile görseniz yine emin olamayacağınız birileri olup çıkarlar” …

Bu “BEYAZ DENİZ KUMSALI” sitesinde kim bilir kaçıncı yazım… Artık saymaktan vazgeçtim. Giderek ilgi alanlarımı da yitiriyorum. Oturduğum yerdeki insanların yaşamına da eskisi kadar meraklı değilim. Döngü biz istesek de istemesek de sürüp gidiyor. Ama bir gerçek var ki önceleri beni hiç kaygılandırmayan bu olay gittikçe yüreğimi çaresiz acılarla dolduruyor. Yaşlanıyorum… Annem ihtiyarlıyor, ben yaş alıyorum. Oysa neler vardı yaşamak istediğim. Cinselliği sadece bir kez tatmış olmak yetmemişti bana… Önceleri ruhumu kaplayan utanma duygusunun yerini kuvvetli arzu duymalar aldı. Giderek de hayal kırıklıkları. Beni olduğum gibi seven o genç denizci, birlikte olduğumuz gecenin ardından sessiz sedasız sitemizi terk ettiğinden beri yalnızım ve giderek gücümün yitmekte olduğunun bilincindeyim…

İşte yine yaz. Yine çok sevdiğim o yazlık site. Ormanın kıyısından denize bakan küçük evimiz. Yaşlansa da benden vazgeçmeyen sevgili annem, bahçıvanımız ve onun hala evlenmemiş olan kızı. Bu yaz da sevdiklerim yanımda. Ne gam ilerleyen yaşım, en iyi arkadaşım tekerlekli iskemlem ve hâlâ hayallere dalan zavallı yüreğim.

                                   ***

– Abla, hani birkaç yıl önce bir artiz yaşamıştı ya şu patika yoldaki evde. İşte yine vermişler yazlık kiraya orasını.

Bahçıvanın kızı günlük temizliğime yardım ederken verdi bu haberi. Oysa bu tür havadisleri annem de yetiştirirdi bana. Bu sefer geç kaldı nedense.

– Kimmiş öğrendin mi?

Eyvah! Banane  diyip geçmemem merakımın sürmesi anlamına geliyor işte. Ne yalan söyleyeyim. Biraz da memnun oldum. Demek ki daha yaşamdan tam kopmamışım…

– He, Emlakçı Yasin deyiverdi. Bu defa artiz felan yok. Ama yine bi başına bir kadın. Hemşire miymiş ne?

Sonra bir suskunluk oldu aramızda, işimize konuşmadan devam ettik.

Annem günlük alışverişini biraz da evden uzaklaşmak için kullandığı bahanesini tamamlayarak döndüğünde öğlen saatleriydi. Aldıklarını mutfağa bıraktı ve kendini taraçada her zamanki koltuğuna atıverdi. Terlemişti, yorgun görünüyordu. Birden içim acıdı bu yaşlanmaya iyice yüz tutmuş kadıncağıza. Ömrünü seve seve bana vermesinin bedeli bu mu olmalıydı?

– Anneciğim, yorulmuşsundur kahve yapsın sana.

– Sağol kızım birazdan yemek yiyeceğiz, daha sonra beraber içeriz.

Bu da bizim değişmezlerimizden biriydi işte. Karşılıklı kahve içmek, kırk yıl değil bir ömür süren hatırdı bu…

Bahçıvanın kızından aldığım bilgileri anneme onaylatmak için sabırsızlanmama karşın yine de akşamüstüne değin bekledim. Erken haziran günlerine özgü uzun, çiçek kokulu gün yavaş yavaş dönmeye yüz tuttuğunda taraçamızda esmeye başlayan rüzgârın keyfini sürerken doğal bir tavırla annemi sorguya çekmeye karar verdim;

– Anne evvelki yazdan beri boş duran o patika yoldaki eve birileri taşınmış öyle mi?

Annem çiçekleri sulayan bahçıvana doğru bakıyordu. Duruşunu bozmadan yanıtladı beni.

– Ha orası mı?  Evet emlakçı Yasin‘den al haberi. Bu yaz kiralamış. İki yıldır boş duruyordu; biliyorsun.

Başımı sallamakla yetindim. Daha önce orada bir yaz yaşamış olan oyuncu kadının acıklı öyküsünü annemle bile paylaşmamıştım.

– Kimmiş peki, söyledi mi Yasin?

– Bak şimdi ne rastlantı diyeceksin. O da bir başına bir kadınmış. Yaşlılığına yakın. Tanıdık biri değil dedi Yasin. Öylece gelmiş evi istemiş. Tüm paraları da peşin ödemiş. Hiç pazarlık etmeden hemen vermiş.

Annem daha önce de o evi tutan oyuncu kadına atıf yaparak böyle diyordu anlaşılan.

Daha önce üzgün bir tavırla yaşlandığımı ve eskisi kadar meraklı olmadığımı söylemiştim ya. Doğrusu biraz abarttım diyelim. Cinselliği tekrar yaşamam çok kolay görünmese bile merakım için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Nitekim birkaç gün sonra en iyi arkadaşıma şöyle bir kurulup, akünün verdiği rahatlıkla onu ağır ağır sürerek evin önünden geçiyordum. Annem o denli başıboş bırakmayacaktı beni doğal olarak. Bahçıvanın kızını takmıştı peşime. Evden patikadaki beyaz ev istikametine doğru sürünce arabamı, kız maksadımı hemen anladı. Kıs kıs gülerek, “ablacığım” dedi. “Yeni yazlıkçıyı görmeye gidiyoruz, değil mi?”

Başımı sallamakla yetindim. Sıcak bir gün başlamaktaydı ve havada kızgın bir yosun kokusu vardı. Patika denize iniyordu.

Evin önüne gelince duraklamam normal gözüksün diye arabamı sürmekte zorlanıyormuş gibi yaptım… İşte o anda bahçede, kapıya yakın bir yerde bir kıpırtı duyumsamamla birlikte yaklaşan, hatta çıkmak için  hamle yapan bir kadınla karşılaştım. Bir çift  mavi göz beni bulunca yüzüne hüzünle karışık tatlı bir gülümseme yayıldı. Evet, yeni yazlıkçımız olan yaşlıca hanım hemen yanı başımda duruyor ve bana dünyanın en tatlı bakışıyla, bakıyordu…

O gün bizde bir sohbet, bir sohbet inanılmazdı. İskemlemi tek başına benim kullanmama bile fırsat vermeden bahçesine değin itmişti.  Şimdi huzur verici çardağın altında otururken, tazecik naneli limonatasının tadına bakıyorduk. Kendisiyle ilgili bilgileri büyük bir rahatlık içinde çekinmeden döküyordu bir bir. Uzun yıllar hemşire olarak çalışmış. Özel olarak hasta da bakmış. Geçen yıl eşini kaybetmiş. Bu yerin güzelliğini bir arkadaşından dinlemiş. Yaşamında ilk kez bir yazlık tutmak istemiş ve işte buradaymış. Aslında bu soruyu belki ben de sormak isterdim ama çekindim biraz. İnsanlar bazı sırları yaşamlarında kendilerine saklamak isteyebilirler sonuçta. Ama bahçıvanın kızı merakına yenik düşünce soru geldi:

– Teyzeciğim çocuğun yok mu senin?

Yeni komşumuzun gözlerinden hızla geçen hüznü yakalamak için benim gibi deneyimli olması gerekirdi. Bunu gururla duyumsadım, zira bu çok kısa bir andı ve ben yakalamıştım onu.

– Yok canım…

Canım sözcüğü yeniden o hüznü çağrıştırdı ama bu kez  sesinde.

Sonraki günler geçerken hemşire hanımla arkadaş olmuştuk. Bize geldi, annemle tanıştı. Tüm isteksizliğime karşın orada olmaktan çok hoşlanıyor diye çay parka bile gidiyordum, onunla. Deniz kenarındaki bu küçük kır gazinosuna bayılıyordu. Denizi seyretmek nasıl da huzur veriyordu bu kadıncağıza. Bu arada beni de yaşama bağlamıştı tavırları.

Onu yaşama bağlayan bir başka ilişkiyi keşfetmekte gecikmedim. Ne tuhaf! İçinde bulunduğum durumu adeta unuttum ve onun yaşamını izlemeye koyuldum.

                                     *** 

Sitemizde benim de çok sevdiğim bir aile vardı. Genç insanlar, karı koca ve küçük kızları. Hemşire’nin tuttuğu evin hemen arkasında, denize daha yakın bir konumda küçük şirin bir eve geliyorlardı yazları. Küçük kız çok sevimliydi. Bazen bizim evden bile annesiyle şakalaşırken attığı kahkahalar duyulurdu. Mutlu bir aile gibiydiler. Ancak sitemizin söylentilerine kulak verecek olursanız. Koca işe yarar bir adam değildi. Çok zengindi, ancak içki kumar uzun günler ortalardan kaybolmalar yüzünden hiç de tekin sayılmazdı. Arada karısına el kaldırdığı, küçük kızı hırpaladığına dair söylentiler her daim vardı.

Hemşire adeta genç kadınla küçük kızını korumaya almış gibiydi. Adam olmadığı zamanlar hep onların evindeydi. Birkaç kez Çay Park’ta da rast geldim onlara. Hatta söylentilere göre birkaç kez de kızın kocasını uyardığını görenler olmuştu. İçimden her şeye karşın karı koca arasına girmenin pek iyi olmayacağını düşündüm. Ama hemşire kötü niyetli değildi doğal olarak. Kız da ona çok güvenmişti anlaşılan…

Şimdi geçmişte kalmış bu olayın ayrıntılarını anımsamak çok kolay değil. Bunun için öykünün sonuna bakmak gerekliliğini herkes takdir eder sanırım.

Felaket olmadan önce, köprüden önce son çıkış gibi, birisi benim için öyküyü tamamladı. Kim mi? Bırakın o da bende kalsın. Zaten ben sadece anlatıcıyım.

Hemşirenin gözettiği, adeta korumasına aldığı ve kocasından ölümüne korumaya çalıştığı kızın yaşamında bir ayrıntı vardı. Küçükken bir aile tarafından evlat edinilmişti. Bu tür evlat edinmelerin ilerki yaşlarda çocuk üzerindeki olumsuz etkilerini şimdilik tartışmayalım isterseniz. Olgulardan ilerleyelim yine de.

Ne diyordum? Bunu bilen çok kişi yoktu aslında. Zaten ne kızın ne de kocasının ailesinden kimselerle bu sitede karşılaşmamıştık bugüne değin. Sadece çekirdek aile. Öykü ilerledikçe kızın hüznünü ve kocadan da gülmemiş olduğunu içimde duyumsadım derinden. Hemşire de çocuğu olmadığını söylemişti. Bu yakınlığın dayandığı yer miydi burası?

O gece o felaket olmasaydı gerçeği asla öğrenemeyecektik. Keşke de öğrenmeseydik!

Gece eve sarhoş gelen ve kumarda bir hayli kaybeden koca gerçekten karısına el kaldırmıştı. Korkudan çığlık çığlığa ağlayan küçük kız annesini korumak isterken birkaç tokat da o yemişti. Çığlıklar bizim eve denli çok net ulaşamazdı ancak hemşire net duyabilirdi. Ancak o akşam evde yoktu. Tamamen rastlantı sonucu kentte kardeşinin evinde kalmıştı.

Öykü felaketle bitecek demiştik ya, öyle de oldu. Canından bezen genç kadın hangi şeytani düşüncenin esiri olmuştu bilinmez, adam sızdıktan sonra büyük bir soğukkanlılıkla arabaya inmiş ve bijon anahtarını, bu iri sert bir alettir, alarak kocasının kafasına vurmuştu. Bu ayrıntıları gün ışıyınca gelen polislerden öğrendik…

Hemşire de dönmüştü. İlk yaptığı şey polislerce götürülen kızı bağrına basmak oldu. Hiç ağlamadı kızın çırpınışlarına büyük bir metanetle göğüs geriyordu. Sonra annesiz ve babasız kalan yavruyu kucağına aldı. O zaman gözlerindeki iki damla yaşa tanıklık ettim…

Öyküyü bana anlatan, hemşirenin bu siteye gelmesine vesile olan kişiydi. Kimliği hâlâ ben de saklı. 

Ancak söylediği son detay beni adeta yerimde mıhladı. Tam bilgi olmamakla birlikte, hemşirenin evlenmeden önce bir kız çocuğu doğurmuş olduğunu ama üniversitede okuduğu için bebeği sakladığını ve evlatlık verdiğini söyledi. Hiçbir şey net değildi, tam bilinmiyordu ama bir ümitle bu siteye gelmişti…

“Birden beliriverirler, önceden herhangi bir işaret olmaksızın birden beliriverirler… Bazıları ilk kez görüyormuş gibi çevresini didikler durur, başkaları da onları.  Bazen de ilgisiz kalmış gibidirler.  İkisinin ortası yoktur. Sonra sizinle ilişki kurarlar. Çoğu kez geldikleri yer ve önceki yaşamları hakkında zar zor bilgi alırsınız ağızlarından. Sevecenleri de vardır, olay çıkarmak için fırsat kollayanları da… Eğer bir iş ortamında belirmişlerse size yardım bile edebilirler, bilgileriyle sizi aydınlatabilirler… Bir komşunuz ise, bu yeni gelenler, birbirinizi tanımanız için zaman verilmelidir. Daha doğrusu zamanı iyi kullanmalıdır. Sizinle dost olabilirler veya ilgisiz kalabilirler… Çoğunun bir öyküsü vardır. Hayranlık, acıma, dehşet gibi duygularınızı harekete geçirecek denli tuhaf, esrarengiz şeyler anlatıp dururlar.

Sonra bir gün, aynen beliriverdikleri gibi çekip giderler. Çoğu arkalarında fazla bir ipucu bırakmadan. Bazen de gittikleri yer hakkında size bilgi de verebilirler. “Doğduğum kente dönüyorum, yurtdışına taşınıyorum, bu kenti terk ediyorum, daha iyi bir yer buldum, taşınıyorum, evimi sattım” gibilerinden. Ama genellikle sizi merakta bırakarak, hiçbir şey demeden, geldikleri gibi sessizce çekip gidiverirler. Yaşamınızın    herhangi bir döneminde, onlara   rastlamazsınız bile. Sokakta görüp çıkaramadığınız, eski bir tanıdığınıza benzeterek bir zaman peşinden gittiğiniz, ama yüzünü bile görseniz yine emin olamayacağınız birileri olup çıkarlar” …

Zaten o günden sonra hemşireyi ve küçük kızı Beyaz Deniz Kumsalı sitesinde gören olmadı…

Tanseli Polikar