Renklerden Moru yaklaşık 20 yıl önce aldığım bir kitap. Beşiktaş’ta Kabalcı Kitap Evi’nin her zaman az satılan ya da değer görmeyen kitaplar için bir sepeti olurdu. Baskısı bitmiş, tek basım yapmış, kimsenin önemsemediği kitaplar sakince orada alıcısını bekler. Ucuz oldukları için ilk oradaki kitaplara bakardık. Baş kahramanımız Celie ile bu sayede tanıştım.
Alice Walker’ın Renklerden Moru kitabı 1982 İnkılap Yayınevi’den çıktı. 1983 yılında Pulitzer ödülü aldı. Ben de sanırım ucuza aldığım için önemsemedim ve aldıktan yıllar sonra okudum. Bir solukta bitti. Geçenlerde denk geldiğim bir haberde Halk kütüphanelerinden kaldırıldığını okuduğumda çok üzüldüm. O günden beri aklımdaydı, yeniden okumalıydım. Ve yine bir solukta bitti.
Kitabı okuduktan kısa bir süre sonra sinema kanalında Mor Yıllar filmine denk geldim. Başını kaçırmış olsam da izledim. En başından izlemek için de birkaç gün sonra televizyon başına geçtim.
Kitap ve filmden sonra yazarı Alice Walker’ı tanımak istedim. Yazarımız Alice Walker, ABD’li şair, yazar ve feminist aktivist. 9 Şubat 1944’te Yoksul bir ailenin sekizinci ve en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Sekiz yaşında erkek kardeşinin elindeki silah sebebiyle bir gözünü kaybetti.
1960’larda insan hakları aktivisti olarak Martin Luther King ile çalıştı. New York’ta burslu okurken istemediği bir gebelik nedeniyle intiharın eşiğinden döndü ve yasadışı olarak kürtaj yaptırdı. Annesinin onaylamadığı ve Missisippi’de ırklar arası evlilik yasağı nedeniyle tehlikeli olduğu halde 1967’de Yahudi bir erkekle evlendi, bir kızı oldu. 1976’da boşandı. Sonrasında kadın ve erkek sevgilileri oldu. Ms. Dergisi’nin editörlerinden biri olarak Gloria Steinem ile uzun süre birlikte çalıştılar. Türkçeye Renklerden Moru adıyla çevrilen (The Color Purple, 1982) romanıyla Pulitzer Ödülü kazanan ilk Afrika-Amerikalı kadın oldu. Kitabı 1985’te Steven Spielberg tarafından Mor Yıllar ismiyle filme de uyarlandı.

Renklerden Moru kitabı; Kadın kimliğinde ezilen, hayata yenilen, mağduriyet döngüsünü kıran ve bu yenilginin içinden başarıyla çıkan kadınların güç veren öyküsüdür.
Celie’nin öyküsüyle başlar. Baş karakterimiz Celie’nin dilinden diğer kadınları ve erkekleri tanırız. Celie’nin Tanrı’ya ve kardeşi Nettie’e yazdığı mektuplarla yol alan romanın ilerleyen kısımlarında Afrika insanları, Afrika’nın tarihi, siyahilerin kökeni ve Misyoner çalışmalarını, ırkçılığı Nettie’nin kaleminden dökülen mektuplardan okuruz.
Celie tüm dertlerini Tanrı’ya anlatır. Annesinin rahatsızlığında ve ölümünden sonra Babası’nın tecavüzüne uğrayan Celie iki doğum yapar. Çocuklarının öldüğü söylenir ama onlar babası tarafından Misyoner bir rahip ve eşine satılır. Bir gün mağazada gördüğü çocuklarını tanır ve onların ölmediğini anlar.
Celie kardeşi Nettie’yi babasından ve kötülüklerden korumaya çalışır. Babası, annesinin ölümünden sonra başka bir genç kızla evlense de adamın gözü zaman zaman Nettie’ye kayar. Babası, Nettie’yi beğenen dul ve çocuklu Albert Johnson’a Celie’yi uygun görür ve onu Albert’le evlendirir. Tüm bu olayların olduğu dönemde Shug Avery önce ismiyle sonra fotoğrafıyla Celie’nin hayatına girer.
Shug Avery, güzel ve herkesin hayran olduğu şarkıcı, aynı zamanda Albert’in gençlik aşkı ve unutamadığı kadındır. Diğer kadınlardan çok daha güçlüdür.
Celie evlendikten sonra Albert’in çocuklarıyla ve ev işleriyle ilgilenir. Babasının yanından ayrılıp Celie’nin yanına gelen Nettie ona destek olmak ister. Albert’ın çocukları yaramaz, huysuz ve Celie’yi yoran çocuklardır. Nettie iki kardeşin güçlü olan tarafıdır. Celie zayıf ve kabullenen, Nettie direnen. Ama bu direnç Nettie için kötü olacaktır. Albert onu evden kovar, aslında Nettie’yi taciz eder ama Nettie ona karşı gelir. Evden kovulmakla beraber ablasını tamamen kaybeden Nettie, misyoner bir ailenin yanında bakıcı ve çocukların öğretmeni olarak işe başlar. Bu aile Celie’nin çocuklarını evlatlık alan ailedir. Nettie için başka bir serüven başlar. Misyoner aile ile Afrika’ya gider ve uzun yıllar orada yaşarlar.
Nettie, Celie’den hiç kopmaz ona sürekli mektup yazar. Onu ablasıyla hiç görüştürmeyeceğini söyleyen Albert sözünü tutmuş, tüm mektupları saklamıştır. Celie yıllarca kardeşinden haber alamaz ama Nettie ona mektup göndermekten hiç vazgeçmez.
Celie için ilk güç kaynağı Nettie olmuştur. Evinde kaldığı dönemde ablasına “Direnmek gerek, direnmesini dövüşmesini bil,” der. Celie ona “Ben dövüşmesini bilmem canımı kurtarmasını bilirim bir tek” diye yanıt verir. Celie’nin yaşama boyun eğdiği ikinci yer burasıdır. Babasına ve kocasına yenilir.
Albert’in kız kardeşleri, Celie’ye yardıma gelir. Hayatını rahatlatmaya çalışsalar da Celie kocasından dayak yemeye, çocukların huysuzluklarına boyun eğmeye devam eder.
Celie’nin babası, kocası ve Shug Avery’den duyduğu en büyük hakaret onun ne kadar çirkin olduğudur. Celie güçsüz ve çirkindir.
Shug Avery, kasabaya gelir. Albert onu eve getirir ve Celie için başka bir hizmetçilik dönemi başlar. Kocasının sevgilisi tarafından aşağılanır ve ezilir fakat zamanla bu durum önce dostluğa sonra arkadaşlığa, hatta Celie için aşka ve aralarında oluşan cinsel çekime karşı koyamamaya dönüşür.
Celie için Shug Avery bir güç kaynağı olmuştur.
Diğer güçlü kadınımız ise Albert’ın büyük oğlu Harpo’nun karısı Sofia Butler’dır. Kocası ve ailesi karşısında dik duran, kendini ezdirmeyen Sofia birkaç yıl sonra Harpo’dan boşanır. Fakat Belediye başkanın karısına karşı dik duruşu onun için kötü olacaktır. Burada beyaz siyah ayrımını iliklerimize kadar hissederiz. Sofia’yı yanına hizmetçi almak isteyen kadın ısrarcı olunca özgürlüğünden vazgeçmeyen Sofia ona karşı gelir ve sonrasında hapse düşer. Burada da devam eden özgür ve güçlü ruhu yüzünden ölesiye dayak yer ve belediye başkanının evinde çalışmak şartıyla hapisten çıkarılır. Artık hapishanesi direndiği kadının evi olmuştur. Yıllar direncini kırsa da gücü hep bir yerlerde saklı kalan Sofia’yı en çok seven belediye başkanın kızıdır. Ona daima sahip çıkar ve yanından ayrılmaz.
Harpo’nun sevgilisi Gıcır lakaplı Mary Agnes de önceleri Celie gibi içine kapanık, söz dinleyen ve ezilen kadındır. Gıcır olmaktan vazgeçemez fakat bir gün o da Harpo’ya karşı gelir ve şarkıcı Mary Agnes olur.
Shug Avery’in Celie ile yakınlaşmaları Albert’e olan bağını koparmaz fakat Celie için başka bir kapı açar. Nettie’den gelen mektupları bulur ve Celie’ye verir.
Celie, Sofia, Mary Agnes kendi ayakları üzerinde duran güçlü kadınlar haline gelmiştir. Celie pantolon dikerek kendi parasını kazanır. Ve artık Nettie’nin mektupları başlar. Sırasıyla gelen mektupları okur. Çocuklarının yaşadığını öğrenir. Teyzeleri onların öğretmeni olmuştur. Rahip ve karısı Nettie’yi sever ve aileden görür.

Kitabın bu kısmında Afrika ve Afrika’yı ele geçiren insanları görürüz. Kendi halinde yaşayan insanları topraklarından çıkarıp onları aç bırakan şirket sahiplerini, kendilerini savunamayan yerli toplulukları. Siyah beyaz çatışmasını ve asla sona ermeyen ikinci sınıf görülen kadınları okuruz.
Kendi içlerinde de bölünen siyahlar bize sunulur. Yerliler misyonerleri kabul eder, onlarla yaşar ama onları kabullenmezler. Dedikodu mekanizmasının nasıl işlediğini dünyanın öbür ucundaki kadınların dilinden dinleriz. Rahip’in karısı Corinne’e çocukların annesinin Nettie olduğunu söyleyen kadınlarla dolar etrafa. Corinne bu kuşkuyla yaşar Nettie’den uzaklaşır, çocuklarını kaybetme kaygısına düşer. Ve sonunda salgın bir hastalıkta yaşamını yitirir. Kadınların içinde en güçsüzü Corinne olur. Hayata ve yaşama tutunamaz.
İnsanlık tarihine kara leke olacak her türlü suça yer veren bu kitap; köleliğin türlü biçimleri, çocuk yaşta evlendirilme, tecavüz, kadına yönelik şiddet, ırkçılık, sömürgecilik, çocuk kaçırma suçlarının tamamını içerir. Gücü ele alanın güçsüz görüneni ezmesini okuruz tüm kitap boyunca.
“Toprak dile geldi ve dedi ki, bana yapacağın her şey sana yapıldı bile.” Der Celie ve o günden sonra kendini kazanır.
Filmin yönetmeni, Steven Allan Spielberg (18 Aralık 1946, Cincinnati, Ohio) Amerikalı sinema yönetmeni yapımcı ve senarist. Filmleri büyük gişe başarıları kazanmış, tüm zamanların en çok hâsılat yapan yapımlarına imza atmıştır. Premiere dergisine göre Amerikan film endüstrisindeki en güçlü ve en etkili figürdür. Ayrıca Life dergisi yönetmeni, kendi jenerasyonundaki en etkili kişi olarak liste başı yapmıştır. 70’lerden 90’lara, üç önemli döneme damga vuran, uluslararası arenada popüler olup büyük gişe başarısı kazanan Jaws, E.T., ve Jurassic Park filmlerini yönetmiş, sinema endüstrisinin köşe başlarından birini tutan DreamWorks Pictures’ı kurmuştur. Filmlerinde birbirinden farklı temalar kullanmış, macera ve bilimkurgunun en başarılı örneklerine imza atmış, son yıllarda dramatik öğeler üzerine yoğunlaşmış, aile, savaş, ilişkiler ve terörizm konularında filmler çekmiştir. II. Dünya Savaşı konusu filmografisinde önemli bir yer tutmaktadır. Spielberg filmleri birçok kez Oscar’la ödüllendirilmiştir.

Mor Yıllar filmi de kitap gibi ödül alan bir yapım oldu. Beyazperdeye aktarılan roman Mor Yıllar (The Color Purple) ismiyle gösterime girdi. Film 11 dalda Oscar’a aday gösterildi. Altın Küre Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu Sinema Ödülü Whoopi Goldberg (1986), Film Dalında En İyi Kadın Oyuncu NAACP Image ödülü Whoopi Goldberg (1986), Amerikan Yönetmenler Birliği Film Dalında En iyi Yönetmen Steven Spielberg (1986), En İyi Film Dalında NAACP Image Ödülü (1986), Yabancı Dilde En İyi Film Dalında Mavi Kurdele Ödülü Steven Spielberg (1987) ödüllerini aldı.
Film siyah üzerine mor renklerle akan jenerikle başlar. Daha en başından Mor’u iliklerimize kadar hissederiz. Bize yaşanacak acıları veren siyah, kazanan kadınları gösteren Mor’dur. Film birbirinden hiç ayrılmayacağını şarkıyla söyleyen iki mutlu kız kardeşin, mor çiçeklerle bezeli kırlarda oynamasıyla başlar ve kamera tek planda sağa doğru kayar. Koşan mutlu iki kız kardeşle birlikte yüzümüzde gülümsemeyle başlarız. Ta ki Celie’nin karnını görene kadar. Ardında Celie ve Nettie’yi çağıran adamı görürüz. Celie’ye çirkin olduğunu söyleyen adam Nettie’ye bir şey demez ve ardından plan değişir çığlıklar içinde acı çeken bir kadın görürüz. Celie doğum yapar ve tek yardımcısı kız kardeşi Nettie’dir. Usta yönetmen daha ilk kareden bize hikâyenin baş kahramanları bu iki kız kardeş ve onlara asıl acıyı çektiren bu adamdır der. Film boyunca anlatılan hikâyenin kısa özetini bize ilk plandan verir.

Celie’nin Tanrı’ya yazdığı mektupları onun iç sesi olarak dinleriz. Film kitapla eş zamanlı ilerler, Sofia’nın belediye başkanının karısına karşı çıkışı ve hapse atılışına kadar ilk yılları gösterir. Ardından yirmi yıl sonrasına gideriz. Sofia hapisten çıkar. Artık kadınların güçlü olduğunu ve kendilerini ezdirmedikleri zamana geçmiştir hikâye. Hepsinin gücünü ve kendi kabuklarını kırışını izleriz. Celie sonunda kardeşi ve çocuklarına kavuşur ve film başladığı çayırda mor çiçeklerin içinde sona erer.
Mor yıllar filmi içinde geçen müzikler, caz tarihi açısından da yol gösterici bir filmdir. Caz tarihini incelemek istediğinizde size bu filmi de önereceklerdir.
Filmin başrol kadın oyuncusu Whoopi Goldberg, bu filmden sonra aranılan siyahi ve başarılı bir oyuncu olmuştur. Sonrasında birçok filmde başrol oynar.
Neden Mor? Gerek kitabın adı gerekse film içinde çiçeklerden jeneriğe kadar birçok yerde karşımıza çıkan mor feminizmin rengidir. Yunan mitolojisinde Hermafrodit, Hermes ve Afrodit adlı tanrı ve tanrıçalardan ismini alan çift cinsiyetlilik sendromudur. İnterseks olarak da adlandırılan bu durum, bir insanda hem erkek hem de kadın cinsiyetine ilişkin özelliklerin çeşitli oranlarda yer alması anlamına gelir.
Hırçın erkeğin rengi kırmızı ve uysal kadının rengi mavi bileşiminden ortaya çıkan bu renk zıtlıkların tek bedende birleşmesini simgeler.
Psikologların getirdiği yaklaşım, bu iki rengin birleşimi kadın hareketleri açısından “Hakların eşitliği “olarak simgelendiğidir.
Film ve Kitap ortak noktada bize neyi anlatmaktadır?
İktidar, suç, ırkçılık, erk güç en uç noktasından bize verilir. Baş karakterlerin siyahi olması ve ilerledikçe beyazların onların üstündeki iktidarı, onlara olan zulmü gözler önüne serilir. Kitapta hayal gücümüzü kullanırken, filmi kullandığımız hayal gücünden daha güçlü bir görsellikle izleriz. Erkek gücü üst noktada, kadın olabildiğince aşağıda ve ezik. Sevenlerin en uzak mesafelerde olduğu iki ortak yapıt. Karı koca, anne çocuk arasındaki ilişkiler bambaşka yönlerden sunulmuştur. Kitabı okurken ya da filmi izlerken duygulardaki dalgalanmayı iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Bu yapıt bize toplumsal gerçekleri kanatarak gösterir. Yazarın akıcı kalemi filme yansımış, başarılı yönetmenimiz bize hayal gücümüzü muhteşem bir görsellikle aktarmıştır.
Zeynep Pınarbaşı
Kaynakça:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Steven_Spielberg
catlakzemin.com/9-subat-1944-renklerden-moru-yazan-alice-walker