
“Önemli Not!
Bu dosyada Murtaza’nın ikinci cildini yürütecek olan müsveddelerle, 47. Sayfaya kadar tape edilmiş bölüm vardır. Tape edilmiş bölüm üç nüshadır. Geziden dönüşte devam edilecektir. (Tabii kısmetse…ki elbette kısmettir.)
2 Nisan 1970
Orhan Kemal
Babam o geziden sağ olarak dönemedi ve Murtaza 2’yi tamamlamak kısmet olmadı.”
Önemli Not bir yarım kalmışlığı tamamlama kitabı; babasını erken kaybetmiş bir oğulun sunumuyla içiniz burkularak giriyorsunuz kitaba. 1914 yılında doğan Orhan Kemal (asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü), 2 Haziran 1970’de elli altı yaşında hayatını kaybetmiş. Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağrısı üzerine gittiği Sofya’da geçirdiği beyin kanaması neden olmuş ölümüne. Vefatından önce üzerinde çalıştığı iki kitap varmış.
“Ancak onun anısına saygı ve bir büyük yazarın ‘Tamamlanmamış Eseri’ örneği olarak gelecek kuşaklara ve araştırmacılara ışık tutması, kaynak olması amacıyla Murtaza 2’yi ve diğer bitiremediği romanı 93 Harbi’ni yayına hazırladım.” diye devam ediyor oğul Işık Öğütçü. Öğütçü Tamamlanmamış Yapıtlar’a, Orhan Kemal’in çeşitli mecralarda çıkan düzyazılarından bir seçkiyi de ekleyerek oluşturmuş kitabı.
Işık Öğütçü’nün yukarda bir kısmını alıntıladığım sunu yazısından sonra ilk tamamlanmamış yapıtı Murtaza 2 Yaşar Kemal’in giriş yazısıyla başlıyor. Yaşar Kemal yazısına “Murtaza, bizim edebiyatımızın her yönüyle, bütün çelişkileriyle, iç ve dış çelişkileriyle insan olabilmiş belki de tek tipidir.” diye başlamış, “Orhan Kemal, insan soyunun mutlu, acı, umutlu, yiğit, insan, alçakgönüllü macerasıdır” diye bitirmiş. Giriş yazısında Yaşar Kemal’in Murtaza yorumlarına katılmamak mümkün değil. Murtaza’yı okuduğum zaman insanı içine alan böylesine canlı bir tipleme karşısında saygı duruşuna geçmiştim. Burada Kemal’in saygı duruşuna geçmediğim hiçbir kitabı olmadığını da belirtmek isterim.
Orhan Kemal’in Müfettişler Müfettişi ve onun devamı olan Üçkağıtçı romanlarında, sonunda meclise gönderdiği şarlatan müfettiş Kudret Yanardağ da – Yaşar Kemal’in deyimiyle- onun insan zenginliklerinden biriydi.
Orhan Kemal Murtaza 2’de Murtaza ve Kudret Yanardağ’ı mecliste karşı karşıya getirmeyi planlamış. Önemli Not’ta, Murtaza 2’nin yarım kalmış yaklaşık yüz sayfalık öyküsünü okuyorum. Murtaza ile başlatmış anlatmaya Orhan Kemal ama Kudret Yanardağ’ı katamadan roman yarım kalmış. Işık Öğütçü’nün sunu yazısında belirttiği gibi ikilinin mecliste karşılaştığını, bu karşılaşma sonucu neler olabileceğini hayal etmeye çalışıyorum. Yarım kalmışlık benim içimde de buruk buruk şimdi.
İkinci yarım kalmış romanı 93 Harbi’nde kendi ailesinin öyküsünü anlatmayı planlamış Orhan Kemal. Bir daha ülkesine dönemediği Sofya’ya da aynı zamanda bu araştırma için gitmiş. 93 Harbi’nin (1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı, hicri 1293’e rastladığı için tarihimizde böyle anılır) yaşattığı travmaların toplumda çok uzun yıllar boyu devam ettiğini, destani Türk Bağımsızlık Savaşı’nın ancak bu yaralara merhem olabildiğini düşünürüm hep. 93 Harbi’ni yalnızca otuz sayfa yazabilmiş Orhan Kemal. Ancak o otuz sayfa bile arkadan gelecek olan devasa öyküyü her hücrenize kadar hissetmenize yetmiş. Koyu bir tarih meraklısı ve okuyucusu olarak derin bir üzüntü ile son satırları okuyorum.
Önemli Not’ta, bu iki yarım kalmış romandan sonra Seçilmiş Düzyazılar bölümü başlıyor. Neler yok ki burada. Sait Faik’le anılar var; Hişt Hişt öyküsünü yazdığında Sait Faik’in kendisine heyecanla okuması, öyküyü çok beğenmesi ama sırf onu kızdırmak için beğenmedim demesini naiflikle anlatıp bizi güldürüyor Orhan Kemal. Sinemamız üzerine görüşleri var, Balıkçı var, o zamanın sanatçılarının buluştuğu kahveler var, arasında gezdiği toplumdan izlenimler var, Neyya olarak öykülerini yazdığımız Gazhane ve Kurbağalıdere var, edebiyatımıza ait görüşler var, Aydınlık Gerçekçilik var. “ … Demek oluyor ki, insanlar aslında iyidirler. Onları bozan, toplum düzensizliği! Gerçekçi bir yazar da içinde yaşadığı toplumu yansıtırken bu gerçeği görmemezlik etmemelidir. Ederse yapıtı eksik olur. Bundan da yaşadığı toplumun kişilerine iftira ettiği ortaya çıkar.”
Ve hepsinden öte yaşamını ve kalabalık ailesinin geçimini yalnızca yazmakla kazanan, çok maddi sıkıntı çeken, bütün engellemelere karşın “hiç kimseye gebe” olmadan devamlı çalışan üreten bir yazar var. Her sabah dörtte, evet dörtte kalktığını, kahvesini içtikten sonra yazı makinesinin başına geçtiğini, yazdıkça yazdığını anlatıyor bize. 72. Koğuş’u soğuk bir karlı gecede, daha hızlı yazdığı eski harflerle sabaha kadar yazıp bitirdiğini, sabah çocuklarına okuyup sonra yeni harfe geçirdiğini, en azından bir avans alacağından emin olarak götürdüğünde müstehcen bulunarak reddedildiğini anlatıyor bize. “Şu tiyatro oyunu olarak üç yüzü geçen, hikâye olarak beşinci mi, altıncı mı baskısı yapılan, ‘Türk Edebiyatı bu hikaye ile her zaman övünecektir’ sözleri edilen 72. Koğuş hikayesinin serüveni.” diye anlatıyor bize. Yoluna taş koyanlara “Asıl fakirlik, başkalarına kancıkça çelme takmaktır” diyor ve de bildiği yolda yürümeye devam ediyor.
Anısına saygıyla ve Işık Öğütçü’ye teşekkürlerimle…
Asil Şenol