I
Kurşuni deniz,
çırpınıp durma,
tenimi acıtıyorsun.
O çaresiz beden teknemi
kayalara savurma
kolumu, kanadımı kırıyorsun.
Vahşi deniz,
kudurgan dalgalarınla
martılarınla, karabataklarınla
birbirini yutan balıklarınla
beni tehlikeli kayalıklara sürüklüyorsun.
Ah kurşuni deniz,
ah benim yatağına sığmaz tutkularım…
II
Ah, gecelerin zifiri karanlık denizi,
ruhumun gerçek yüzü,
ışık olmayınca,
hangi duyguyu yansıtacaksın aynanda?
Yıldızsız karanlığında,
hangi çalkantılı ruhu sallıyorsun kollarında?
III
Çok ötelerde şehrin pır pır eden ışıkları,
ışıkları aşksız gecelerin…
Pencereleri birer birer aç da bak;
ne bulacaksın çorak yüreklerden,
kurak ruhlardan,
cılız aşklardan başka
O evlerde insanlar
hiç bilmiyorlar bir aşk neyle beslenir,
neyle doyurur karnını,
susuzluğunu neyle giderir;
hiç bilmiyorlar.
İki ağaç gibi bakıyorlar birbirlerine;
ne bir dal uzanıyor, ne bir fısıltı
ne de arada bir esinti.
Aşklarını arada bir giyilen takım elbiseler gibi
asıyorlar elbise dolabındaki tahta askılara,
sonra savaş giysilerini çıkarıyorlar;
zırhlarını, sevgi geçirmez, dokunuş geçirmez,
okşayış geçirmez zırhlarını
-işte kral benim- giysilerini,
IV
Adam o giysiyi giyiniyor.
Kral o, en büyük o.
Aşk onun karşısında ne ki?
Aşk onun ayaklarına sürtünen bir kedi,
aşk onun basıp geçtiği dökülmüş yapraklar…
Onun demirden postalları var
egosunun dağları var.
Aşk onun karşısında ne ki?
Onun bedeni küçücük pullarla kaplı, balıklar gibi.
Küçük aynalar onlar,
Aşk geçirmezler ama yansıtırlar her şeyi.
Sen ona dokunacaksın, ışıldayacak o pullar,
sen güzel şeyler söyleyeceksin,
okşayacaksın.
O bunları kendisine sunulan bir adak gibi kabul edecek.
Teşekküre yer yok, minnete yer yok, yer yok.
Ah kurşuni deniz,
ah benim yatağına sığmaz tutkularım…
Şehirden, evlerden ve krallardan uzağım.