Gezi aracı havadaki duruşunu gerçekleştirmiş rehberin sesiyle uyanmaya başlamıştık. İlk işimiz aşağıya bakmak olmuştu. Araç yere temas etmeden bir toprak kümesinin üzerinde durmuştu.
“Çıplak gözle baktığınızda sadece bir kum tepeciği olarak gördüğünüz yer aslında binlerce yıl önce atalarımızın yaşamına kolaylık sağlayan bir tesisi altında saklamaktadır.”
Yapılan bu açıklamayla uzay yolu turistleri olarak aşağıya daha dikkatli bakmaya başladık. Tarihi yerleri gezmeyi çok seviyordum. Bir de profesyonel bir rehber eşliğinde olursa keyfim tavan yapardı. Birçok yıldızı, gezegeni yardıma gerek duymadan kendi başıma gezmiştim ama dünya denilen yere rehbersiz gelmek istememiştim. Merkür’den çıkıp gelen yanımdaki adam da öyle. Masrix idi adı. Burayı çok merak ettiğimizi söyleyerek ilişkimizi başlatmıştık. “Dünya hakkında çok şey okumuştum ama bir de gözlerimle görmek istedim.” ‘‘ Ben de öyle. Birçok videosunu falan izletmişlerdi bize. Ama çıplak gözle görmenin, geçmişin yaşantılarına, atalarımızın ayak izlerine dokunmanın daha heyecan verici olacağını düşündüm. Bu arada benim adım Juras. Jüpiter’den katılıyorum.” İşte böyle bir muhabbetle başladı birlikteliğimiz. “Biraz sonra aşağıya ineceğiz. Merkür, Jüpiter ve Marstaki arkeologların ortak çalışmasıyla ziyaretlere açılan bir yer burası. İçine girmeden önce biraz bilgi vereyim.”
Oldukça deneyimli olan rehberimiz bu gezi için dağıtılan kızılötesi gözlüklerimizi takmamızı istemişti. Uyku mahmurluğunu atmaya çalışarak gözlüğe uzandım. “Herkes hazır sanırım. Aracımızdan toprağın yüzeyine ışık noktaları yansıtılacak. Onları takip ederseniz toprak denilen örtünün sakladığı mekanları görebilirsiniz.” “İçine girmeyecek miyiz?” “Biz bunun için mi bu kadar para verdik ya. Böyle söylenmemişti bize!” Serzenişleri yükselmeye başlayınca rehber müdahale etmek zorunda kaldı. “Önce panoramik bir gezi yapacağız. Ardından gezilmesi gereken mekanlara ineceğiz. İsteyen grupla, isteyen bireysel olarak gezebilir. Aracımız burada duracak. İstediğiniz zaman gelip binebilirsiniz. Havalanarak binebilmeniz için uçuş düğmesine basmanız yeterli biliyorsunuz. Şimdi lütfen ışık noktalarını takip edelim. Kırk beş dakika sonra aşağıya ineceğiz.”
Panoramik gezinin ardından herkes gibi ben de ayağa kalkarak iniş hazırlıklarını yapmaya başladım. Üzerinde birçok düğme bulunan aletlerimizi de yanımıza almayı ihmal etmeden bizleri aşağıya indirecek uzay salına bindik. Yemek haplarımız da dağıtılmıştı. Çok yumuşak bir inişin ardından hepimiz rehberin etrafında toplandık. Açıklamalarını bekliyorduk sabırsızlıkla. ‘‘ Arkadaşlar burası uzay zamanından dört bin yıl önce kurulmuş bir havagazı tesisidir. O zaman bu gezegende yaşayanlar ısınma, yemek yapma ve sıcak su elde etmek için işlenmiş kömürlerden elde ettikleri gazı kullanıyorlarmış. Havagazı dedikleri şey evlere yer altına döşedikleri borularla gönderiliyormuş. Şu sağ tarafa baktığınızda kazı ekibinin açığa çıkardığı boruları görebilirsiniz. Lütfen hiçbir şeye dokunmayın. Zehirlenme riskimiz yüksek. Evet koruma giysilerimiz var ama bazı meraklılar çıplak elle dokunmak, maskesiz gezmek isterler. Unutmayın ki burada uzun süre nefes almanıza yetecek kadar oksijen yok. Şimdi yavaş yavaş içeriye girelim.” Mekanda karşılaştıklarımız olukça ilkel ama etkileyiciydi. Masrix’e bakındığımda yanımda olmadığını fark ettim. Hatta grubun içinde bile yoktu. Birlikte aşağı indiğimize emindim. Rehber eşliğinde gezmeyi kararlaştırmıştık ve henüz dağılmamıza izin verilmemişti. “Neyse çıkar gelir herhalde!” dedim kendi kendime. “Az önce yukarıdan gördüğünüz bölümleri anlatıp sizi serbest bırakacağım. Tüm bilgiler size verdiğimiz kulaklıkların anı klasöründe yüklü. Oradan da dinleyebilirsiniz. Ayrıca önünde duracağınız her binada size bilgi verecek sensörler var. Ama isteyen benim açıklamalarımla gezmeyi sürdürebilir. Hareket saatinden beş dakika önce araçta olmanız bizim içi yeterli.” Masrix hala yoktu. Endişelenmeye başlamıştım. Birbirimize ulaşacağımız bağlantısallıkları tanımlamamıştık. Sadece rehberde vardı. “Bir arkadaşımız kayıp sanırım!” Diye seslendim. Tam da tesisin serüvenini öyküleştirmek için bir araya gelen atalarımızın buluştuğu binanın önündeydik. Daha öncesinde çalışanların mesai bitiminde duş aldıkları bölümmüş. Rehberimiz uyarım karşısında gruba göz gezdirince bana hak verdi. Hemen bağlantı kanallarını yokladı ama ona ulaşamıyordu. Grupta homurdanmalar başlamıştı. “Endişelenmeyelim lütfen. Biz gezimizi sürdürürken arama ekibimiz ona ulaşacaktır mutlaka. Serbest gezecek olanlar lütfen yüklediğimiz rotanın dışına çıkmasın. Şu karşımızda gördüğünüz Truva atına benzeyen binaya bakın. Yerde gördüğünüz raylar üzerinde getirilen kömür fırınlarda işlenerek burada gaza dönüştürülüyor.”
Durduğumuz yerin biraz gerisine düşen bir ateş topu hepimizi tedirgin etmeye yetmişti. Artık kimsenin burada yaşamadığını biliyorduk. Ya da öyle sanıyorduk. Bu da neyin nesiydi acaba. Bu aralar ateş topunun dünyaya yakın yerlerden geçtiğini hatta bazılarının dünya adlı gezegene düştüğünü haberlerden öğrenmiştik. Yoksa kandırılmış mıydık? Burasının tamamen yok olmasına iki ya da üç bin yıl kalmıştı.
“Gazhanenin etrafındaki mekanları yakından görmek istemiştim. Sokak aralarını gezmek, evlerde yaşanmışlıkları düşünmek ve orijinal bulduğum kapılara dokunmak beni mutlu ediyor. Kusura bakmayın sizi endişelendirdim sanırım. Haber verseydim iyi olurdu elbette. Ama bağlantısallık dalgaları kesikti.” Üçüncü molamızda bulup getirmişlerdi Masrix’i. Yüzünde yaşadıklarından duyduğu hazzı görebiliyorduk. “Yokuş yukarı çıkmak yorucuydu. Tarihi daha iyi hissedebileyim diye uçarak dolaşmayı tercih etmedim. Yerimi belli edecek sinyalleri gönderdiğimi sanmıştım. Demek ki yanılmışım. Bozuk da değildi anladığım kadarıyla. İlginç! Demek arkadaşların beni bulması bu nedenle biraz zor oldu. Bazı evlerin içindeki yayvan şeylerin, e, neydi adı?” “Balık tavası!” “Sağ ol. Evet balık tavası denilen kapların, tencerelerin hala ocakların üzerinde durduğunu gördüm. Yemek pişiriliyormuş ya o zamanlar.” “Balık tavası mı? Nereden biliyorsun adını o nesnenin?” Dayanamayıp sormuştum. ‘‘ Kazı ekibi her nesnenin üzerine bilgi yüklü çipler yerleştirmiş. Uygun frekansları yakalayınca her nesne size kendisini ve yaşadıklarını anlatıyor.” “Oo post-uzay bir gelişme.” Küçük Plütos’un sözlerine hepimiz gülmüştük. Masrix anlatmaya devam etmek için can atıyordu. Gelen soru dikkatleri yeniden üzerine toplaması için iyi bir fırsat olmuştu ama rehber araya girmişti. “Bu bölgede yaşayanlar yemek haplarının geliştiğini görmemişler anlaşılan?” “A evet. Gazhane denilen yerden üretilen gazlar evlerde kullanılıyormuş ya. Sonraları daha gelişmiş malzemeler kullanılmış elbette. Tencereler, tavalar o nedenle ocakların üstündedir.” “Tabi ya. Şimdi daha iyi anladım.” Masrix sessizliğini bozmuştu. “Çatlamış yollarda gördüğüm boruların nedeni buymuş demek. Giderek azalan oksijen yüzünden toprağın gizlediği birçok canlının yok olduğunu biliyordum. Ama inanın kafam büyüklüğünde bir böceği görünce şaşırdım ve ürktüm. Hiç canlı olmadığını sanıyordum.”
Bu “böcek” işi grubun yeniden dalgalanmasına neden oldu. Herkes daha önceden edindiği bilgileri birbirine anlatmaya başlamıştı. Rehber sadece dinlemekle yetiniyordu şimdi. “Karıncalar olmalı. Onlar atlarımızdan çok önce yaşamaya başlamışlar burada. Çift mideleri varmış.” “Evet tabi ya. Bu tesisin bu şekilde kalması da onların sayesinde. Toprağı eşeleyerek burayı örtmüşler.” “Neden çift mide?” “Bir mide kendileri için diğeri de arkadaşlarına taşıdıkları yiyecekler içinmiş” “Vay vay. Atalarımız hiç ders almamış bu dayanışmadan.” “Evin her yerini geziyordu. Boruların içine çıkıp girince başkalarının da olabileceğinden ürktüm. Bir an için bana saldıracağını düşündüm. Duvarlarda asılı duran fotoğraflardan girdiğim bazı evlerde yaşayanların gazhane çalışanı olduklarını anlamıştım. Yüzleri kömür tozundan kararmış olmalı. Birçok insanın bu yüzden erken yaşta öldüğü, buranın biraz ötesindeki bir mezara gömüldüğünü okumuştum.” “Onlar ateşçiler ve katrancılar olmalı. Kömürden değil de gazdan kaynaklanan zehri yutmak zorunda kalıyorlarmış. O zaman önlem olsun diye dağıtılan yiyecekler bu adamları yeterince korumuyormuş. Rehberimizin bunlardan söz edeceğini sanmıyorum.” “Maskeler, gaz maskeleri yok muymuş peki?” “Varmış ama kah üşengeçlik, kah bize bir şey olmazcılık, kah maskelerin yetersizliği onları koruyamamış işte.” “Ayrıca o ısınmak ve benzeri işler için kullanılan kömür hiç masum değilmiş aslında.” Plütos ‘un bu sözü merak uyandırmaya yetmişti. “Burada yaşamın yok olmasının en önemli nedenlerinden biri. Çevre kirliliğine ve bu nedenle yaşamın giderek yok olmasına büyük katkıları olmuş.” Dayanamayıp araya girmiştim. “Çelişkiye bak. İyi işler başarmış gibi görünen madenin yaptığı tahribat. İlginçmiş gerçekten.”
Bir anda hissedilen havadaki dalgalanma herkesin dikkat kesilmesine neden oldu. Derilerimizdeki sensörler bir tür biyolojik saldırı sinyali vermeye başlamıştı. Koruyucu kalkanı çalıştıran rehber herkesi araca doğru yürümeye çağırdı. Biyolojik saldırı uyarısı Masrix’in gördüğünü iddia ettiği böceği doğrular gibiydi.
Herkes çevreyi kontrol etmek üzere algı araçlarını devreye sokmuştu bile. Örtü gibi şeylere sarılı binlerce yaratığın bize doğru yaklaşmakta olduğunu fark etmiştik. Burada kullanılan çarşafların renginin genellikle beyaz olduğunu bilenler, çoğunun siyah lekeler halinde olduklarını görünce şok olmuştu. “Arkadaşlar biraz daha hızlı yürüyelim lütfen. Şu ötedeki soğutma havuzlarının üzerinden atlarsak aracımıza olan mesafeyi azaltabiliriz. Lütfen uçuş mekanizmasını çalıştırmayalım. Serpintiler olursa onlarla baş etmekte zorlanabiliriz. Bir anlık algı kesintisinin nedeni bu saldırıymış demek.” “Hani çok geri kalmış bir yerdi burası. Gelişmiş araçlarımızı nasıl alt ettiler!” Bir çocuğun annesine sorduğu akıl dolu soru karşısında suskunluğu tercih etmiştik. “Lütfen nöro bağlantısallıkla zihnimizi kullanarak etrafımızı duvarlarla çevirelim. Aracımızın buraya gelmesini isteyeceğim.” “Anne, bu soğutma havuzunun ne işe yaradığını biliyor musun?” “Anlat bakalım bay bilmiş. Mutlaka biliyor olmalısın!” “Yanan kömürler burada soğutulup gaz elde ediliyormuş. Kalanlar da kok kömürü olarak satılıyormuş.” “Ne işe yarıyor ki yandıktan sonra?” “Evlerde soğuk kış günleri için kullanılan sobalarda yakılıyormuş ya. Sen uyuklarken gösterilen videoda vardı.” “Şimdilik sohbeti kessek olmaz mı?”
Rehberin uyarısıyla harekete geçmiştik ama karşı tarafın yaydığı güçlü elektronik dalgalar bazılarımızın duvarlarını delmeye başlamıştı. Hepimizi saran panik korkuya dönüşmüştü. Bizi korumakla görevli ekip karşı saldırıyı lazerlerle yapmaya başlamıştı ama çok kalabalıktılar. Yaşamlarını yeniden alt üst edeceğimizi sanmış olmalılar. İnsanlık doğayı yok etmeyi becermişti burada. “Göçler o nedenle oldu ya. Kendi dışındakilere yaşam hakkı tanımadılar. Böylece tüm kaynaklarını kuruttular. Bu böcekler de kurtuldukları belanın yeniden geldiğini görünce kendilerini savunma gereği duydular herhalde.” Bizimkilerin karşı saldırısı işe çok yaramıyordu. İmha olanın yerine yenisi geliyormuş gibiydi. Kendi gezegenlerimizden gelen sinyallerle hemen güçlü silahlar üretimini yapmaya başladık. Ne de olsa 13D teknolojisini kullanabiliyorduk. “Teknolojiye bak. Bu gezegenlerin yaşayanları da kendilerini zamanında geliştirseydi bu tesis çürümesinde etkili olan katran denilen maddeyi çok daha hızlı bir şekilde ayrıştırıp evlere kalorisi yüksek ve temiz gaz verilebilirmiş. Önlem almamış olmak hem ısınmaya engel olmuş hem de yetersiz aydınlanmayı getirmiş. Böyle olunca üç nesili barındıran fabrika devamını getirememiş. Yeni nesil buradan kaçıp başka gezegende yaşam kurmuş.” “Katranın yanı sıra bacalardan çıkan, derelere salınan atıklar havayı da suyu da kirletmiş. Oksijen kıtlığı buraları yaşanmaz hale getirmiş. Karıncaların üzerinde olan çarşaflardaki siyahlıklar bunu anlatmaya yetiyor herhalde.” Masrix daha yakınıma gelerek “ A evet. Dere gibi yerin yanından geçtim sanırım. Önceden, kirlenmeden ve kurumadan önce demek istiyorum, atalarımız bu derede yüzüyormuş bile.” “O derece temizmiş yani.” “Aynen öyle.”
“Arkadaşlar uzay aracımızın gelmesini engelliyorlar sanırım. Şu ilerdeki tankın içine doğru gidelim.” “Tank mı? Ne tankı?” Masrix’in sorusunu herkes duymuştu. “Elde edilen gaz bu tanklarda muhafaza ediliyormuş.” Rehberimiz bizi korumaya çalışırken bir yandan da bilgi vermeye devam ediyordu. Aynı zamanda araçla olan bağlantıyı koparmamaya çalışmasını hayranlıkla izliyorduk. Tankın içinde kendimizi biraz daha güvende hissetmeye başlamıştık. Uzay aracı ile olan bağlantıyı daha sağlıklı bir şekilde sürdürmek için arada bir dışarı çıkan rehberimizin ve koruma ekiplerimizin çabası takdire değerdi. 13D teknolojisini bilenler savunma aletlerinin yanı sıra birer ikişer kişilik küçük bahçeleri de olan yerleşim alanları da kurmaya başladılar. Buradan çıkmamız uzun sürebilirdi. Böcekler belli bir yakınlığa geldikten sonra durdular. Sanırım burayı terk etmemiz için gerekli olan kanalı açık tutuyorlardı. Bizi korkutmak ve dünyayı terk etmemizi sağlamak dışında bir amaçlarının olmadığını anlayınca biraz rahatlamıştık. Uzay aracımız da görünmeye başlamıştı.
HAMİT ERGÜVEN
Sevgili Hamit, Gazhane ile ilgili en güzel öykülerden biri olmuş. Heyecanla ve bir çırpıda okudum. Harika. Bu kulvarda da yazmaya devam et, bütün öykülerin zaten çok güzel, şiirlerine de bayılıyorum. Tebrik ederim.
BeğenBeğen