“Hiçbir kutsal amaç, hiçbir ideoloji, hiçbir hak, hiçbir öfke, hiçbir yetki doğrulamaz öldürmeyi…” Onat Kutlar (1936-1994)

Nasıl bir alacakaranlık… Geceyle gündüzün arasına sıkışmış uzun bir kör saat. Geçmişle geleceğin, doğuyla batının, ölümle yaşamın arasına sıkışmış. Alacakaranlık görünmez bir çevrintiyle yutup götürüyor her şeyi. Bu noktada onurla alçaklığın sınırları birbirine karışır. Her şeyin. Direnmenin, köşeyi dönmenin, özgürlüğün, tutsaklığın. Çıkmak? Böyle durumlarda herkesten önce birilerinin dönüp kapıya bakmaları gerekir. Oysa Bizans’ın iç içe çemberlerinde, sıkıştırılmış köle sarhoşluğu ile dolanıyoruz.

Yukarıdaki satırlar Onat Kutlar’ın bir ozan edasıyla yazdığı Yeterki Kararmasın kitabından. Bir edebiyat eleştirmeni bu denemeler kitabını Bach’ın çello süitlerine benzetmiştir. Gerçekten Kutlar’ın mektupları, denemeleri, öykünün tadı ötesinde iyi kadrajlanmış sinema karesi kadar ölçülü, incelikli ve dengelidir. Kutlar denemelerinde sanat ve toplum olaylarını konu edinir ve anlatım olarak hikâyeden de, şiirden de bol bol yararlanır. 

Tam adı Mehmet Arif Onat Kutlar, 1936 yılında doğdu. 1955’te Gaziantep Lisesinden mezun olduktan sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisine girdi. Bir yıl sonra buradan ayrılarak İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine geçti. Bu okulu da son sınıfta bırakarak Paris’e gitti. Paris Üniversitesi Felsefe Bölümüne iki yıl devam etti. Paris’ten dönüp Doğan Kardeş dergisinde sekreterlik yaptı. 1965-1976 yıllarında kurucularından olduğu Sinematek derneğinde yöneticilik görevini üstlendi. Kuruluşundan itibaren (1982) Kültür Bakanlığı Sinema Yapım ve Gösterim Merkezinin yöneticiliğini, yine kuruluşundan başlayarak İstanbul Kültür Sanat Vakfı İcra Kurulu üyeliği, Sinema Danışma Kurulu üyeliği ve başkan yardımcılığı görevlerini üstlendi. Bu kurumdaki görevleri ölümüne kadar sürdü. Ayrıca, 1991’den itibaren İstanbul Film Ajansı’nın ortağı ve yöneticisi oldu. 30 Aralık 1994’de Taksim’deki The Marmara Oteli’nin pastanesine teröristlerin bıraktığı bombanın patlaması ile ağır yaralanarak yaşamını yitirdi.

Onat Kutlar, edebiyata şiirlerle ve hikâyelerle girdi. İlk hikâyesi 1952 yılında Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayınlandı. İlk hikâye kitabı İshak edebiyat çevrelerinde beğenilip övgüler aldı. Fethi Naci, İshak’ı dünya edebiyatında büyülü gerçekçilik akımının ilk örneklerinden birisi olarak tanımlıyordu. 

Demir Özlü, Kutlar’dan “Sartre, Camus geleneğinden gelen yazar” diye söz eder. Genç yaştan başlayarak hem Marx’ı hem de özgürlükçü bireyciliği savunan Max Stirner’i incelemiş, Camus, Dostoyevski, Sartre ve Kafka’dan etkilenmiştir.

1980 darbesinden sonra çok sayıda arkadaşı cezaevinde tutulan Kutlar, onlar için Haziran 1982’de başlayıp Temmuz 1984’e kadar on sekiz mektup yazar. Mektuplar Milliyet Sanat dergisinde yayımlanır. Onat Kutlar, mektupları yazmaktaki amacını Yeter ki Kararmasın kitabında açıklar; “12 Eylül’ün en karanlık döneminde cezaevlerine kapatılan, işkence gören, ağır hükümler giyen on binlerce genç insan, işçi, aydın için en ağır ceza, hiç kuşkusuz toplumun inanılmaz suskunluğu idi. Benim biraz kişisel nedenlerle başlattığım bu küçük mektup dizisi, benden daha önce davranmış bir avuç yürekli insanın ardından, bu suskunluğa alçakgönüllü bir başkaldırı idi. Keşke daha güçlü bir başkaldırıyı gerçekleştirmek elimizden gelseydi.”

Sinema ile iç içe geçmiş bir yaşam süren Kutlar, kimi zaman eleştirmen kimi zaman jüri üyesi olarak birçok uluslararası film festivallerine katılır. Ayrıca, senaryosunu kaleme aldığı Yusuf ile Kenan Adana Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü, Hakkâri’de Bir Mevsim 1983 yılında gerçekleştirilen Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı Ödülü’nü kazanır.

Türk Sinematek Derneği’ndeki çalışmalarından dolayı 1994 yılında da Fransa’dan Chevalier del’ordre des Arts et des Lettres ödülüne layık görülür. 1996 yılından başlayarak İstanbul Film Festivali’nde Onat Kutlar adına bir ödül verilmektedir.

Onat Kutlar, sinema yazılarını topladığı kitabı Sinema Bir Şenliktir de, “Rastlantılar yaşamın gümüş anahtarlarıdır. Kimi zaman insana cennetin kapılarını bile açar. Derin sularda yaşayan bu gümüş balıkları, duyarlı bir göz, açılmaktan korkmayan bir yürek ve ‘bilinmeyene’ olta savuracak bilek ister” diyor. 

50 kuşağı yazarlarındandı Onat Kutlar, İshak ve Karameke adlı öykü kitaplarıyla öyküde büyülü gerçekçiliğe kapı aralayanlardan. Ne diyordu öykü için: “Avcının iyisi uçanı vurur. İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmini, onu durdurmadan kalemine uydurandır.” 

Şiir söz konusu olduğunda da kentle birinci dereceden ilişkisini sürdürüyor Kutlar. İlk baskısı 1981’de yayınlanan Pera’lı Bir Aşk İçin Divan ile 1986’da basılan Unutulmuş Kent şiir kitapları için şöyle söylüyor: “Pera’lı Bir Aşk İçin Divan, bir aşk divanıdır. Unutulmuş Kent’in teması ile hemen hemen aynı. Her ikisinde de bir kentin ya da semtin yer alışı aynı zamanda bu aşk şiirlerinin, içinde uzun yıllarımı geçirdiğim bu kentle özel, adeta gizemli diyebileceğim ilişkisinden doğuyor.”

Onat Kutlar, aşka ve elbette aşkıyla birlikte gelen ayrılığa olduğu gibi emeğe, dostluğa, “biz” olmaya, iyi bir dünya için ne yapmalı sorusuna ve daha birçok şeye yanıt arıyor sokakları, yeri göğü dize olan kentinde. “Biz ekin adamlarıyız” dediği bir mektubunda olduğu gibi, olan bitenin hesabını soruyor aydın sorumluluğuyla. Her sabah Zekeriya sofralarında herkesle kalın kitapların yufkasını yeniden ıslatıp açlık yiyen biri o. Akşam olmadık şeyler düşünen; bir idam mahkûmunu, çöpçü çocuklarının kahvaltıda ne yediğini, kalabalık bir caddenin ortasındaki çınarın hangi mevsimde budandığını… Bunun için defalarca ölüyor arkadaşlarıyla…

Katıksız dolambaçsız yazdığı Şiir’e hem okur hem de yazar olarak ayrıca kafa yoruyor Onat Kutlar.

Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin,

Unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz,

Ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından,

Ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım

Durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.

Yarın her zaman güzeldir. (Bahar İsyancıdır, 1986)

Yerelden evrensele, evrenselden yerele, insan elinin sıcaklığının kıymetini biliyor Kutlar’ın kalemi. İşitiyorsunuz, bazen Anadolu ezgileri geçiyor dizeleri arasından:

“Yüzünü seveyim sarayım belin / Koynumda uyan gümüş telli gelin”.

Bazen Cezayir çıkıp geliyor sayfalardan:

“Sevgilim Cezayir beyaz bir duvar / Bir yanı Akdeniz öbür yanı nar”.

Bazen de günlük hayat şiir olup önünüze çıkıyor:

“Sevgilim / ayrılık / canıma yetti”.

Şair, yazar, sinemacı, düşünür ve derinlikli bir bilge Onat Kutlar. Öğrencilik yıllarımda kısa film çalışmalarımız için danıştığımız Kutlar’ı bugün, elinde çayı, sigarası, insanın içine işleyen babacan gülümseyen yüzüyle hatırlıyorum. İyi ki tanıdık seni Onat Kutlar.

Hazırlayan: Nil Saydan