Ahmed Mithat Efendi ile beraber Rodos’ta kale hapsinde tutulan 26 yaşındaki Ebüzziya, geçimini sağlayabilmek için hazırladığı yazıları İstanbul’da daha önce matbaasını teslim ettiği Şemseddin Sami’ye göndererek kendi matbaasında Muharrir adıyla bir dergi yayımlatmaya başlattı. (Kasım 1875). Bu tarihe kadar yazılarında Mehmed Tevfik imzasını kullanırken, bir mahpus ve sürgünün kendi adıyla yazı yazması yasak olduğundan, bundan sonra büyük oğlu Ziyâ’ya nisbetle Ebüzziya takma adını kullanmaya başladı.

Ebüzziya Tevfik Bey tarafından mevrûd [gönderilmiş] varaka: “Gerek Muharrir [yazar] unvânıyla neşr olunmakta bulunan eserim ve gerek vücuda getirdiğim sâir âsâr-ı edebiyye ve ilmiyyeyi [edebi ve ilmi eserler] menfâda [sürgün] bulunduğum müddetçe kendi nâmıma neşr etmek –hâl ve mevki hükmünce- nâkâbil [imkânsız] idi. Bu sebeple bir başka nâma lüzûm göründü; halbuki bazı kerre hava almakta bile bin türlü suʿubete [zorluk] uğrayan bir mahbûs başkasının nâmını nasıl alabilir? Binâenaleyh âlem-i insâniyete yegâne yâdigârım olan oğlumun nâmını ki –benim tarafımdan tesmiye [isimlendirme] edilmiş olmaklığı içün– bütün bütün değilse de istiʿare [ödünç alma] tarîkıyla tahallüse [mahlas kullanma] kendimde bir hakk-ı übüvvet [babalık hakkı] bulduğumdan yazdığım eserlerin kâffesine Ebüzziya nâmına ruhsat almış; ve şimdiye kadar Muharrir’i o nâma neşretmiş idim. Şimdi ise lütf-ı celîl-i hazret-i padişâhî vatan ve ebnâ-yı vatanla [vatan evlatları] beraber bizim de imdâdımıza yetişerek, ıtlâk ve avdetimiz [serbest olma ve dönüş] müyesser olduğu içün, gerek eski eserlerimi ve gerek min gayr-i hadd [hak olmayarak] bundan böyle yazacağım şeyleri kendi nâmıma neşr etmeye zaman ve mekân müsâid ise de, menfî iken küçücük oğlumun nâmına ilticâ, yani kendi nâmımın hükmü olmadığı bir zamanda o nâm ile istifâde eylediğim halde hürriyetimi kazandığım içün, ânı terk etmek küçücük bir çocuğa karşı büyücek bir küçüklük olduğundan, baʿdemâ eserlerimi Ebüzziya Tevfîk unvânı altında neşr eyleceğimi kâriin-i kirâm [değerli okuyucular] hazerâtına arz u iʿlân ederim. Muharrir’in muharremden beri neşr edilen dört aylığı mesâi-i vâkıʿam mukâbilinde rağbet-i umûmiyyeye mazhar oluşuna delîl olduğundan erbâb-ı mütâlazaya hâssaten teşekkürler ederim. Beşinci nüshası ise birkaç güne kadar neşredileceği gibi, inşallahu teala ömrüm oldukça, şu eserin ardını kesmemeye sâʿi [çalışan] olacağımdan, ben bu hizmette dâim oldukça ilm u edeb taraftarlarının dahi mecmuʿamı mütâlaʿaya rağbetle hem beni ikdâr [kuvvetlendirme] hem de mecmuʿamın devamını te’mîn eyleyeceklerinden ümidvârım. Meclis-i Maarif’ten ruhsatı istihsâl [elde etme] olunup sırasıyla neşri mukarrer [kararlaştırılmış] bulunan âsârım [eserlerim]: Müneccim, Ortancıya Müneccim, Küçücük Âlem, Bilmek ve Bilememek, Lügat-ı Istılah, Monto Kristo Zeyli, Paris’te İki Arkadaş, 30 Matlab Yahud Kamus’tan Bir Katre, Hanım Misafir Geliyor, Muharrire yani Muharririn Kadınlara Mahsus Kısmı, HavâtırYahud 1155 Gün) unvânı altında İğtirabım [gurbete çıkma] ve Hapsim.” (Sabah, 20 Cemaziyelahir 1293 [13 Temmuz 1876])
Bu isim daha sonra ailesine soyadı oldu. Gazeteci kimliği ağır basan Ebüzziya’nın tiyatro yazarlığı, Nâmık Kemal ve arkadaşları gibi halk kitlelerini hürriyet fikrine ve yenilik düşüncelerine yöneltmek için bir vasıtaydı. Anı türündeki eser ve makaleleri ise Osmanlı Devleti’nin her bakımdan en karışık dönemiyle ilgili çeşitli sosyal, edebî ve siyasî olaylara ışık tutabilecek niteliktedir.
Bastığı yüzlerce kitap ve derginin ötesinde, kaleme aldığı kırk kadar eser ve iki bin kadar farklı türlerde imzalı makale yayınlamış bulunan Ebüzziya Tevfik Bey, ülkemizde sahnelenen ilk telif tiyatro eseri Ecel-i Kaza’nın (1872) da yazarıdır. Yine ülkemizde, Batılı anlamda ilk antoloji Ebüzziya’nın hazırladığı Numune-i Edebiyat-ı Osmaniye’dir (1879). Ebüzziya Tevfik Bey’in en önemli eseri hiç şüphesiz, 1909’da tefrika ettiği, Yeni Osmanlılar Tarihi’dir. (Yıllar sonra torunu Ziyad Ebüzziya tarafından notlanarak, 3 cilt halinde yayınlanmıştır.)

Hattat Ebüzziya Tevfik
Takvim-i Ebüzziya’nın 10. cildi olan 1307 [1890] tarihli Nevsal-i Marifet’te (s.51-56) yer verdiği “Merâsim Dâire-i Hümâyûnu” adlı makalesinde Yıldız Şale Köşkü’nü üç adet gravür eşliğinde tanıtmakta ve satır arasında orada kendi yaptığı süslemeler ve yemek masasının sandalyelerinden de söz etmektedir:
“… Merâsim Dâiresi zemin katı üzerine bir tabakadan ibaret olarak cebhe-i binanın vasatındaki [orta] kapıdan on arşın murabba῾ında [dört köşeli] zemini sahra-i mücella [parlak yazı] ile müzeyyen bir havluya [avlu] girilir ki tabaka-yı ulyâya [üst tabaka] çıkılacak nerdibânın mebde’i [merdivenin başlangıcı] bu havludur. Nerdibânın cevânib-i selâse-i bâlâsı [merdivenin üç tarafının yukarısı] latif bir şirvân ile muhât [çevrili] olarak iktiza ettikçe musika-yı hümâyûnun icrâ-yı ahenk etmesine tahsis edilmiştir. Tabaka-yı ulyâda biri ta῾âma [yemek], diğeri istirahat-ı misâfirîn-i kirâma mahsûs iki büyük salon vardır ki ta῾âm salonunun dıvârları El-Hamra üslûbunda nukûş-i zerkârı [altın nakışlar] ve sakfıyla [tavan] kısm-ı bâlâ-yı cidârı [duvarın tepesi] bu abd-i âciz tarafından tezyîn [süslenmek] edilmiştir. (…) Mâide-i seniyyeye mahsûs [padişah sofrası] olan sefr-i tûlânî [boy yazısı] yine üslûb-i Arabîde ve gayet latîf bir surette hürde şebekelerle tasnî῾ edilmiş ve sandalyelerin müttekâlarında [yaslanılan yer] bâlâsına yine bu abd-i âciz tarafından hatt-ı kûfî ile resm olunan (nâm-ı hümâyûn) [padişahın adı] nakr ettirilmiştir [oyarak yerleştirilmiştir].
Güzel sanatların her sahasında büyük bir zevk sahibi olan Ebüzziya Tevfik Bey 1891’de Sultan II. Abdülhamid tarafından Mekteb-i Sanayi müdürlüğüne getirilir. Aleyhinde verilen jurnaller nedeniyle ertesi yıl görevden alınarak Şûrâ-yı Devlet üyeliğine atanır. Bu dönemde, siyasetten uzak durmaya çalışarak Servet, Malumat, Hazine-i Fünun, İrtika, Musavver Fen ve Edeb gibi yayınlarda değişik konularda yazılar yazar. Buna karşın, 1893-1900 yılları arasında on defa tutuklanır. Devam eden soruşturmalar ve aleyhinde verilen jurnallerin sonucunda, Galatasaray Lisesi son sınıf öğrencisi oğlu Talha’yla birlikte Konya’ya sürgüne gönderilir (10 Nisan 1900). 8 yıl orada kalırlar. Ebüzziya Tevfik’in ölümü de yine bir tutuklanma sonrasında Kadıköy vapurunda gerçekleşir.

Mecmua-i Ebuzziya; Jack Russo’nun Tedkik-i Meslek Ve Asarı
Yaza Adı: Nemil Fage Fransa Akademisi Azasından
Yayın Tarihi: 30 Kasım 1913
https://www.birgun.net/haber/ilk-lerin-adami-ebuzziya-tevfik-69874
Hazırlayan: Nükhet Eren