Deprem yardım merkezinin telefonunu gelmek istiyoruz diye aradık. Gelen eşya yoğunluğu yok, sabah 9’da tekrar arayın dediler. Salı günü de aynı cevap verildi. Çarşamba çok yoğun gelin haberi ulaşınca ertesi gün merkezin açılma saatinde oradaydık. Yenikapı’dan yaklaşık bir km uzaklıkta ve adı Mimar Kadir Topbaş Gösteri ve Sanat Merkezi olan mekan yardım için düzenlenmişti. Sağ tarafta TIR boşaltılmış, koli yığınların arasında hazırlanmış masaların önüne bizi yerleştirip kolileri dökmeye başladılar.
Arka tarafımda ayakkabı kolilerini, renk renk çocuk çizmelerini gördüm, tam mevsimiydi. Öncelik kıyafetlerdeydi. Montların ceplerini ve fermuarlarını kontrol edecektik.
Havlular ve battaniyeler köşedeki çuvalların yanına gidecek dediler. Üç kadın oradaydı, boylarından büyük çuvallara malzeme dolduruyordu. Pantolon, kazak, tişört tek tek bakılıyor, katlanıyor, katlı yığın denize bakan yönde sıralı onlarca kolinin içine yerleştiriliyordu. Kadın üst kışlık, kız çocuk, erkek alt gibi ayrışan kolilere doluyordu. Hiç kullanılmamışlar için soldaki koliler vardı. Elli kişiden fazlaydık.

Dev gibi mekânın yürekleri çarpan insanlarını görmek var olmanın ayrı tarifiydi. İnsan evladının onca kötülüğe rağmen neden yok olmadığının kodları oradaydı.
İç çamaşırlarının sadece kullanılmamış olanları ayrılacaktı. Eski içler, yırtık, aşınmış giysilerle beraber arkadaki geri dönüşüm kutusunu boyluyordu. Masalar hiç boş kalmadı. Koli boşaltıcıları genelde erkekti, gözleri üzerimizdeydi. Maske eldiven dağıtılmıştı. Arada kek ve su gezdiriyordu. Karşı çıkışa doğru çay kahve istasyonu kurulmuştu.
Ayakkabılar deprem bölgesine çok uygundu. Kışlıklar, sporlar ve çizmeler, kolileri hazırlayanlar evsiz giysisiz insanları tanıyordu. Uygunsuz tek ayakkabı yoktu, sadece eşlerini bulamadıklarımız oldu. Eşleşme karışıklığını önlemek için masaya dökülmeden kolilerden alıp çiftleri bantla yapıştırdık. Fermuar, taban, patlak kontrolü sıkıca yapıldı. Kolilerin hepsi boşaltılmıştı. Sonradan Almanya’dan gelen TIR eşyalarını erittiğimizi öğrendik. Öğlen yemeği servisi için üç gönüllüden biri atölyemizden oldu. NEYYA Edebiyat olarak oradaydık. İBB ile geçen yıl çalıştık. Müze Gazhane atölyemizde anıları toplamış Gazhane Belleği Öyküleri kitabını hazırlamıştık. 13 yıllık tecrübemiz şimdi farklı boyuttaydı. Edebiyat aslında katlanan her kazakta, bantlanan her ayakkabıdaydı.
Giysi alanının gruplanmış tüm kolileri gönderildi. Sınıflanmış kolilerin depremzedelere gönderilmeden önce yıkandığını öğrendim. Battaniye ve yatak örtülerinin de.
Giysileri ayrıştırdığımız sırada ana girişin karşısına forkliftler streçli paletleri yığmıştı. Yüzlerce palet dolmuştu. 35 gönüllü gıda konveyörlerine alındık. Banttaki koliyi ondan fazla çeşit kuru gıdayla dolduracaktık.
Ben teneke salça kutusunu koliye koyacaktım. Karşımda un paketli arkadaşım. Arkamda salça kutularını paletten çıkarıp üst üste yığan başka bir gönüllü. Bant ilerlerken, yağ, nohut, pirinç, şeker koliye sıralı konuyordu. İyi valiz, koli yerleştirirdim ama hiç bant hattında çalışmamıştım. Geriden iki kutu al, köşeye yerleştir dur durak olmadan. Bant durdu, dolu TIR deprem bölgesine doğru yola çıkıyordu. Alkışlar günün kaçıncı TIR’ı içindi bilmiyorum, gıda paketini eller değil yürekler tutmaya başlamıştı. Kelime anlamı olarak da fiziksel olarak da yan yanaydık. Konserde, statta yaşanan coşkunun emek katılmış ve kısacık olanıydı. Yarım saat sonra ürüne ve zamana yabancılaşan emekçileri düşündüm. Gönüllü yapmak tamamdı, karnını bant üzerinden doyurmak geçen yüzyılın kederiydi, tıpkı Gazhanede üretilen havagazında olduğu gibi. Emek yaratıcığa kapı açmalı, yeknesaklığa değil.

Biteviye öne arkaya giden elim biliyordu. Bir çadırın içine ya da sığınılan bir eve girecekti bu kuru gıda kolisi, çocukların önüne lezzetli bir salçalı makarna tabağı olarak gelecekti.
Gençler koli başında, muhasebe için iletişim için bilgisayarın başında, gelen ilaçların kontrolündeydi. Güler yüzlüler her yerdeydi. Onlarla olmak beni çok mutlu etti. Afetler ve deprem kaçınılmaz biliyorum. Yüzlerce fay segmentinin üzerinde oturuyoruz. Her deprem öncesinde ve sonrasında tüm dayanışma alanlarında gençlerin olmasını arzuluyorum. Özgürlükle.
Nükhet Eren