Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal pireler berber iken, dünyanın bir köşesinde hep güzelliklerin hep iyiliklerin olduğu bir ülke varmış. Güzel  ormanlar, güzel  çiçekler, suları  pırıl pırıl dereler şırıl şırıl akarken, etrafta hep güzel hayvanlar güzel kuşlar şakıyıp en güzel seslerini çıkarırken diğer hayvanlar da uzanıp o güzel sesleri dinleyip eğlenirmiş. Bu hiç kötülük olmayan ülkede en güzel kuşlar kargalarmış, evet en güzel rengarenk kırmızı mavi yeşil sarı parlak tüyleri varmış, en güzel sesleri onlar çıkartıyor, üstelik en akıllı da gene kargalarmış. Ne kadar böbürlenseler azmış, zaten onlar da kendilerini çok beğeniyor, diğer kuşlara gittikçe hükmetmeye çalışıyorlarmış. Ama o ülkede kötülük olmadığı için hiçbir kuş buna tasalanmıyormuş. Günlerden bir gün oradan geçmekte olan bir kötülük perisi elindeki kötülük tohumlarından bir kaçını yere düşürmüş.

Masal bu ya oralarda dolaşan  bir kartal keskin gözleriyle fark edip, hemen o tohumları yiyecek zannedip kapıp mideye indirmiş, işte o memlekete böylece ilk kötülük tohumu düşmüş ve onu yiyen kartal bir anda nedir kargaların bu  güzellikleri bu şakımaları, üstelik ne de akıllılar diye kıskanmış, günlerce  uyumamış, düşünüp taşınıp bir yarışma icat etmiş ve tüm kuşları ormanda bir yere davet etmiş.

Yarışmanın yapılacağı kayalara gidip çok uzaklardaki bataklıkların dibindeki kara kara katranları gagasıyla  toplayıp taşımış biriktirmiş. Yarışma günü gelip çatmış bütün kuşlar toplanıp gelmişler. Kartala kötülük bulaştığından habersiz oldukları için de hepsi sevinçle heyecanla cıvıldaşıyormuş. Kartal birden ortaya çıkıp yarışmada önceliği güzel kargalara verelim deyip, onları katranlı kayalara davet etmiş. Oysa ortalık hep zift içinde, yapış yapışken kötülük bilmez kargaların önce biri sonra ikisi derken, her biri ne olduğunu anlamadan simsiyah ziftlere öyle bir yapışmış, kanatları öyle berbat olmuş ki korkudan ne yapacaklarını şaşırmışlar. Tüm kuşlar uçuşuyorken kötülük bulaşmış kartal bu defa aman dünya güzelleri ne oldu size böyle ne çok korktunuz, nedir bu haliniz, size biraz su vereyim dedikçe, içine daha önceden nane ruhu attığı sulardan taşıyıp  ikram etmiş, zavallı güzelim kargalar hiçbir şey düşünmeden suları içtikçe o güzelim sesleri de bir acayip olmuş, ne kadar ötmek isteseler GAK diyorlarmış başka ses çıkmıyormuş. Kötü kartal, vah vah size ne oldu zavallı güzel kuşlar diye konuşsa da nafile, artık o günden beri Kargaların ne rengi düzelmiş ne sesi geri gelmiş, üstelik bu güzelim ülkede  bir bir güzellikler kaybolup, kötülükler çoğalıyormuş. Bunlar yavaş yavaş olduğu için önceleri kimseler bir şey anlamıyormuş.

Zaman ilerledikçe hep birbirlerine sormaya başlamışlar ne oldu bizim güzel ülkemize neden her şey kötüleşti diye. Bu soruyu en çokta çocuklar merak etmeye başlamış ve bir gün bir araya gelip kötülük perisine yalvarmışlar, biz artık çok bıktık bu kötülüklerden bu kötülük tohumlarını topla götür diye.

Derken gökyüzünde kocaman bir bulut kümesi belirmiş, şimşekler çakmış, öyle bir yağmur başlamış ki her yer yıkanmış tertemiz olmuş, bir tek kargaların siyahı ve seslerinin çirkinliği gitmemiş ama öyle akıllı, öyle akıllıymışlar ki ne olursa olsun bize bu akıl yeter biz her şeyin üstesinden geliriz demişler ve daha fazla üstelememişler. İşte kara kargaların başına gelenlerin masalı böyleymiş.

Gökten üç elma düşmüş biri bu masalı yazanın, biri okuyanın birisi de dinleyenlerin başına.

SERAP ALSIRT