İzmir, hep güzel anılar, unutulmaz aşklar, deniz, kordon, Karşıyaka demek değildir. Bambaşka hayatlar da olmuştur. Bunlardan biri M.Taha, dört kardeşinin en küçüğü, İzmir de doğup, çocukluğu bile çileli başlayan, doğduktan iki sene sonra annesini kaybeden Taha, zor şartlarda ilkokulu bitirip İstanbul’da ki Mektep-i Sultani’ye yatılı olarak gelir. Delikanlılığa doğru ilerlerken yavaş yavaş hayalleri olmaya, İzmir’deki ilkokul arkadaşı Nihal’in derin manalı yeşil gözlerini düşünüp, İzmir’i onun gözlerinden özlemeye başlar. Hatta bir keresinde bir büyük kardeşi (ona abi demezdi aralarında bir yaş vardı) aracılığı ile mektup yazıp iletmiş, bir ay sonra cevabı alınca, vücudundaki kan o gün daha bir deli akmaya başlamıştı. Neredeyse okuldan kaçıp İzmir’e gitmeyi göze alacak kadar şeydalaşmıştı.

Bir gün hayallere dalmış, bir yandan da derslerini yapma gayretiyle bir an evvel yarıyıl tatilinin gelmesine gün sayarken, okulda bir anons ile irkildi. “herkes 15 dakika içinde havuz tarafındaki bahçede toplansın, müdür beyin konuşması var”

Duyması ile birlikte koridorlarda, merdivenlerde çocukça bağrışmalar, itişmelerle üçer beşer inerek bahçeye koşuştular. Yatakhane arkadaşı Taha’nın son zamanlardaki tutkusunu bildiğinden, “Bak şu büyük kapının yanındaki Nihal mi?” Demesiyle defalarca yaptığı bu şakaya gene de aynı heyecanlı tepkiyi almak her zamanki gibi gülüşmelere neden oldu.

Müdür Bey bu sefer bir başka tuhaf, tedirgin, acelesi olan bir yolcu gibiydi. “Kıymetli öğrencilerim, şimdi aldığım acil ulak haberine göre Çanakkale’de vatan savunması için sizin bilek gücünüze, genç enerjinize, size ihtiyaç varmış, haydi birlik olmaya, zaman yok, hemen yatakhanelere gidin ve ailelerinize iletmek üzere birer mektup yazın ve bırakın ne istiyorsanız daha sonra onlar size mutlaka iletecektir” dedi. Ve devam etti “hiçbir eşyanızı almayın, hemen yola çıkıp Topçular kışlasında toplanmak üzere, hadi evlatlarım.” dedi ve sustu. Başı önünde hızlıca kürsüden indi, iki adım atıp öğrencilere doğru dönüp bir asker selamı verdi.

M.Taha da önce babasına, ağabeylerine alelacele bir mektup yazdı, ama aklından çıkmayan bir çift yeşil gözü nasıl unuturdu, mektubun içine bir küçük kağıda “ben gidiyom, sana söylüyom beni unutma” diye yazdı ve ikisini birden katlayıp zarfa koydu. Bir büyüğü abisi anlar iletirdi belki, bu hayal ile koşarak bahçeye indi. Akşam Topçular Kışlasında toplanıp, bilmedikleri mesafede yolculuk ile Çanakkale’ye geldiler. Kulaklarının hiç duymadığı sesler, burunlarının hiç koklamadığı kokular ile ortalık mahşerdi. Çocuk bedeni daha delikanlı olmamıştı ki, nasıl taşırdı bu yükü. Elleri ilk kez tüfek tutmuştu, Topçu kışlasında şöyle bir anlatıp, tüfekleri uzaktan gösterdikleri daha dündü. Tüfekler de zaten her birinin neredeyse boyu kadardı. Geceleyin Nihal’in gözlerini düşünüp sevinmese, hep ağlamak geliyordu içinden. Günler süren savaştı, yaşadığına, yaşayacağına pişmandı ama vatanı savunmak emredilmişti kanının sonuna kadar savaşacaktı. Bir avuntusu da ranza arkadaşı ile hiç ayrı kalmamış hep yan yana düşmüşlerdi. Hep birlikte savaştılar. Tam kırk gün sonra okula gelen bir telgrafta vatan uğruna savunma esnasında 57. Tabur yani tüm Mektep-i Sultani öğrencileri daha niceleri gibi şehit olmuştu. Yıllar sonra savaş belgelerinde M.Taha’nın asker parkasının cebinden katlanmış çoğu harfi silinmiş bir mektup çıktı, okunabilen bir yerinde, “Vatan için canım feda, bir senin için gözüm arkada. Bekliyon beni değil mi? Nihal im” yazıyordu. YIL 1915, Nihal’in hiç haberi olmadı bu mektuptan.

SERAP ALSIRT