Bulgaristan’ın en çok çevrilen yazarlarından olan Georgi Gospodinov’un Zaman Sığınağı dışında yayınlanmış şiir, öykü ve romanları var ve kendisi bol ödüllü bir yazar. Yazmaya ilk olarak şiir ile başlayan yazar, yazma serüvenine düzyazı ile devam etmiş. Doğal Roman (1999) ve Hüznün Fiziği (2012) adlı iki romanı daha var. Ayrıca Ve Başka Öyküler adlı bir de öykü kitabı bulunuyor.

Yazar son romanı Zaman Sığınağı’nda, zamanı, bireysel ve toplumsal geçmişleri, hatırlamayı ve unutmayı odağına alıyor.

Kitap, Geçmiş Kliniği, Karar, Nevi Şahsına Münhasır Bir Ülke, Geçmiş Referandumu ve İhtiyatlı Canavarlar adlı beş bölümden oluşuyor. Yazar kitabına ünlü kimi yazarların ve kitabın ana karakteri Gaustin’den zamanla ilgili alıntılarla başlıyor.

Kitabın ana karakterinden birisi Gaustin. Psikiyatrist gerontolog, diğeri ise yazar. Ya da tek bir karakter mi demeli? Kitaptan alıntılarsak; ‘… Önce kurguladığım, sonra ete kemiğe bürünmüş haliyle karşılaştığım Gaustin. Veya tam tersiydi, hatırlamıyorum. Kendimden bile daha görünür ve daha gerçek görünmez dost…. İkimiz de geçmiş konusunda saplantılıydık.’ ‘Gaustin’i ben mi uydurdum, o mu beni uydurdu-artık hatırlamıyorum…’

Yazarın Gaustin ile tanışması, karşılaşması ve birlikte Geçmiş Klinikleri kurmaya karar vermeleri kitabın ilk kısmında anlatılıyor. Geçmiş kliniklerinin kurulmasına tanıklık ediyoruz. Gaustin ve yazar geçmiş odaları kuruyorlar, 60’lar, 70’ler…. Gaustin kliniği kurmak için neden İsviçre’yi seçtiği sorusuna “burada mutlu ölmek için para vermeye istekli yeterince insan var” diye cevap veriyor. Yazara göre İsviçre sıfır dereceli zamanından dolayı ideal ülke. Zamanı olmayan bir ülke her tür muhtemel zamanla en kolay doldurulabilir. Bu arada geçmiş odaları oluşturulurken deyim yerinde ise alt kategoriler de oluşturuluyor. Örneğin Doğu Avrupa’da yaşayanların 60’ları, işçilerin 60’ları, orta sınıfın 60’ları. İlk başta hafızası yok olan alzheimerlı, demanslı insanlar için geçmiş odaları oluşturulsa da, zamanla birçok insanın geçmişine kendi isteği ile döneceği, hafızasını özgür iradesiyle yitireceğini söylüyor Gaustin. İlk kliniği yenileri takip ediyor ve ilk klinikten yaklaşık bir yıl sonra Sofya yakınlarında geçmiş kliniğinin şubesi açılıyor. Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte hafıza kaybının en hızlı yayılan hastalığa dönüşmesi, geçmiş kliniklerine ilgiyi arttırıyor. Gaustin ilerleyen yıllarda klinikleri sadece hastalara değil onların yakınlarına da açmaya karar veriyor. Sonrasında bir hastaya refakat etmeyen, ancak belli yıllarda yaşamak isteyen kişiler de oluyor. Geçmişin Gaustin’de bir saplantıya dönüşmesi nedeniyle klinik, çeşitli yıllara ait odalar, farklı on yıllara ait büyüyen ve çoğalan yerleşkeler artık ona yetmiyor ve tam da bu noktada ya bütün bir ülke ya da birkaç ülke bunu yapmaya karar verirse ne olur sorusuyla birlikte tam bir geçmiş çılgınlığı başlıyor.

Kitabın II. Bölümünden itibaren geçmişin bir salgın gibi yayılmasına tanık oluyoruz. Yazar ülkesine geldiğinde insanların geçmişe dair anları canlandırmalarına tanık oluyor. Ve salgın her Avrupa ülkesinde bir geçmiş referandumunun yapılmasına kadar gidiyor. Yazar burada hangi ülkenin referandumundan hangi on yılda yaşamak istenildiğini anlatırken, Avrupa ülkelerinin tarihine de bir göz atmış oluyoruz.

Yazar sıklıkla ünlü yazarlardan ve kitabın ana karakteri Gaustin’den yaptığı alıntılarla zaman, geçmiş gelecek ve şimdiki zaman üzerine düşünmeye sevk ediyor okurlarını. ‘Sürekli geçmiş üretiyoruz. Bizler geçmiş fabrikalarıyız. Canlı geçmiş makineleri, başka neyiz ki? Zaman yiyoruz ve geçmiş üretiyoruz. Ölüm bile çözüm değil. İnsanın kendisi gider ama geçmişi kalır.’ (Gaustin, Zamanın Sonu üzerine)’

Kollektif Amnezi ve Aşırı Bellek Üretimi başlıklı alıntıda (alıntı Gaustin’in Yeni ve Müstakbel Tanılar’ından) şöyle deniyor; ‘Bir toplum ne kadar çok unutursa, birileri o kadar çok yedek bellek üretir, satar ve yedek nişleri onunla doldurur. Hafif bellek endüstrisi. Hafif malzemelerden üretilmiş geçmiş. … İhtiyaç ve talebe göre bellek… Tarif ettiğimiz şeyin bir tanı mı yoksa ekonomik mekanizma mı olduğu hala belirsizliğini korumakta.’

1939 yılı önemli bir tarih kitapta. Almanya’nın Polonya’ya saldırması, II. Dünya Savaşı’nın başlangıcı. “1 Aralık 1939’da sabah erkenden insanın zamanının sonu geldi” diyor yazar. İlerleyen sayfalarda Gaustin’in yazdığı bir mektuptan bir alıntı okuyoruz. Gaustin 14 Ağustos 1939 tarihinden yazıyor. Almanların Polonya sınırına bol bol birlik yığdığını, annesinin Yahudi olduğunu ve Madrid Lizbon, oradan da New York’a gitmeye karar verdiğini yazıyor mektubunda. Gaustin hem günümüzde hem geçmişte çeşitli tarihlerde yaşayan bir karakter. Kitabın sonunda da yine 1939 yılına gidiyoruz. 1939 yılında Polonya’ya yapılan saldırı canlandırılmasının anlatımıyla kitap sona eriyor.

Zaman, yaşlılık, ölüm, bireysel ve toplumsal geçmiş, hatırlamak, unutmakla ilgili düşündüren, bunu yaparken okuru Avrupa ülkelerinin ve özellikle de Bulgaristan’ın geçmişine dair nostaljik bir geziye çıkaran bir kitap Zaman Sığınağı.

Ferdağ Ergin Öztürk