– Yine ellerini yıkamaktan geliyor. Bugün banyoda üçüncü havluyu değiştirdim. Ne deterjan dayanır, ne sabun, ne temiz havlu. Banyoda iliklerine kadar yıkanıyor. Parmak aralarını tek tek sabunladığını söyledi.

– Temiz çocuk, dayanamıyor pis olmaya.

– Hadi oradan. Burnunun içi pislik dolu, kulaklarında bir avuç kir, hele o dişleri ne sarı ne kahve bildiğin siyah. Iğhh! Hepsini geçtim o tırnaklarını görmeye tahammülüm yok, içindekileri köpek yese doyar. O kadar el yıkıyor, ne çare!

– Ay anne inanmıyorum sana! Nereden gördün o kadar şeyi?

– Sen dikkatli bakmıyorsun, iki el yıkadı, banyodan çıkmıyor diye temiz mi sandın?

– Evet, mis gibi kokuyor.

– Kışt, sakın herife göz koyma valla seni evlatlıktan reddederim. Kirasına zam yapacağım, söyledim.

– Ee ne dedi?

– Haklısınız Leman Hanım Teyzeciğim, benimki hastalık, titizlik hastalığı, dedi

– Sen ne dedin ki ona?

– Suya sabuna para yetmiyor, dedim.

– Anne öyle söylenir mi?

– Nasıl söylenirmiş?

– Bilemedim. Keşke ben konuşsaydım. Sen ters laf etmişsindir adama.

– Çarparım ağzına şimdi, ne ters laf edeceğim, ev benim, oda benim. Kalacaksa burada benim kurallarıma göre yaşayacak.

– Anayasa kitabımıza yeni kurallar ekledin mi? Ona göre hareket edelim. Maazallah yakında kovulurum falan.

– Zevzek zevzek konuşma. Kiracılar şikayetçi adamdan, banyoyu işgal ediyor resmen.

– Kiracılar dediğinde şu sünepe Rasim ve Kezban Selin mi?

– Şunlara isim takmaktan vazgeç. Rasim dediğin herif tomarla para kazanıyor.

– O zaman buranın kahrını çekmesin, gitsin başka yerde otursun.

– Kızım bu zamanda köşkte oturmak kolay mı? Ah ah! Dedeciğim vakti zamanında burayı almış, sayesinde rahat ediyoruz.

– Nesi varmış köşkün? Neresini beğeniyormuş buranın? Eski püskü nuh nebiden kalma bir ev.

– Kızım adam sanatçı, ruhu var buranın, diyor.

– Sen anlıyor musun ne dediğinden?

– Anlamıyorum ama sanatçı adam, ne diyorsa doğrudur. Hem tıkır tıkır paramı veriyor.

– Veriyor, veriyor da ne işine yarıyor? Bacaklarında romatizma, kollarında kireçleme, kalp, tansiyon, şeker ne ararsan var. Bahçeden öteye gittiğin yok. Ne konu komşu gelir ne bir akraba, parayı nerede harcıyorsun?

– Sana ne? Seni ilgilendirmez, sen arpanı alıyorsun daha ne istiyorsun benden.

– Kuş yemi o arpa değil.

– Geliyor pislik herif, şeytan sanki, şu bakışlara bak.

– Merhaba Leman Hanım Teyzeciğim, sizinle konuşmak istediklerim var.

– Buyur evladım, inşallah sabah seni kırmadım. Ah şu şekerim bazen beni çok sinirli yapıyor. Selin söylenince dayanamadım sana patladım.

– Yok efendim, siz haklısınız. Hastalık işte. Ben bugün bir tesisatçı ile konuştum. Kaldığım oda oldukça büyük, yanımda ikinci mutfak var. Borular ve gider yakın, uygun görürseniz ücretini ben karşılayacağım benim odaya bir banyo yaptırsak. Gelip bir keşif yapsalar, olur mu olmaz mı, bakalım.

– Bir düşüneyim evladım. Malum eski bir konak. Sıkıntı olmasın bir araştırayım.

– Peki efendim. Birkaç gün içinde bildirirseniz sevinirim. Sizi zor durumda bırakıyorum. Gerekirse başka bir yer bakacağım.

– Tabii, tabii söylerim çocuğum.

– Ne oldu anne?

– Konuşuruz, mutfağa geç yemekleri hazırlayalım. Acıktım ben.

– Ayy anne, çatlatırsın insanı!

– Ne çatlatacağım, adam duysun mu bizi kızım? Odasına banyo yaptıracakmış, kendi parasıyla,  yoksa taşınacakmış.

– Off anne ya! Kaçıracaksın adamı. Bir sürü para tutar o banyo.

– Gidemez, o da Rasim gibi eski şeylere tutkun.

– Nereden biliyorsun?

– O adam hastalık hastası, her yerde rahat edemez. Hem alışkanlıkları var tek başına yapamaz. Hiç tek başına fotoğrafı yok. Odasında şişe kapakları gördüm. Biriktiriyor. Resimler eski, özel eşyaları antika, odasında benden yaşlı kahve fincanları var. Sonra sürekli ellerini yıkıyor. Kalp ilaçları vardı. Zaman zaman bacağını çekiyor, kesin siyatik.  Gece öksürüğü var. Alerjik olabilir. Belki ince hastalığı vardır.  Evde hiç yemek yemiyor, hep aynı yerde yermiş. Takıntılı.

– Anne çabuk söyle, bence kaç gün ömrü kaldığını biliyorsun.

– Dalga geçme. Bence bunun kafasının içinde olan biten. Bizim üfürükçü hocaya okutsak bunu iyileşir, çocuk bile doğurur.

– Keşke iyileşse.

– Kız adam daha geleli iki ay olmadı. Ne çabuk âşık oldun?

– Ne aşkı anne ya, gencecik adam yazık değil mi? Hele senin diline düşmek en büyük eziyet.

– Halt etmişsin sen.

– Konuşacağım onunla getirsin tesisatçıyı, uygunsa diğer odalar için konuşuruz. Öbür sümsükler biraz çenelerini kapar. Bıktım, banyolarını kendileri temizler artık.

– Parayı nerden bulacaksın hanımefendi?

– Senin bitip tükenmeyen kesenden. Biriktiriciymiş, sen nesin acaba?

– Terbiyesiz.

– Gidiyorum.

– Git, cehenneme kadar yolun var.

– Merhaba, Haldun Bey, annemle konuştuk, tesisatçı gelip bir baksın.

– Ohh, çok sevindim. Bir yerlere gitmek, oraya alışmak, hele taşınmak çok zor geliyordu.

– İyi fiyat verirse diğer odalar içinde konuşacağız. Arkadaşların şikayetleri azalır.

– Ahh, hep benim yüzümden, sizi zor durum…

– Haldun bey, Haldun Bey, annee, annee!

– Ne var? Ne böğürüyorsun.

– Anne çabuk ambulans çağırın Haldun Bey, bayıldı.

– Aman ne gerek var, kolonya koklat ayılır.

– N’oldu? Seda niye bağırıyorsun?

– Rasim çabuk ambulansı ara, adam titreyerek bayıldı, sanki zor nefes alıyor. Selin’e seslen.

– Selinnnn, Selinnn!

– Soğan koklatalım geçer. İstediği olunca heyecandan bayılmıştır.

– Anne çok acımasızsın. Gelme zaten yukarı kapıda ambulansı bekle. Selin, gel bak şu adama sen anlarsın ilk yardımdan.

– Geldim.

– Anne aç kapıyı çabuk, sesi geliyor ambulansın.

– Açtım açtım, kör olasıca bok vardı bayıldı.

– Rasim koş dışarıdaki demir kapıyı aç. İçeri girsinler. Selin sen başından ayrılma ben odadaki ilaçlarını ve kimliğini alayım yanında gideceğim.

– Kız kahrolası, sen nereye gidiyorsun. Rasim gitseydi yanında.

– Ne işim var Leman Hanım, sizin kiracınız.

– [Aman, erkek adam sende.] Doğru evladım.

– Anne çantamı ver.

– Al. Amanın! Seda, ya çişi gelirse adamın. Sakın işeteyim deme.

– Of anne, of!

Seda ve Haldun bütün geceyi hastanede geçirirler. Ertesi gün öğleden sonra evlerine döndüklerinde Leman Hanım tüm merakıyla onları beklemektedir.

– Ah, Haldun’cuğum evladım bütün gece dua ettim senin için, ah yavrum adaklar adadım horoz keseceğim vallahi. Nasıl oldun evladım?

– Teşekkür ederim Leman Hanım Teyzeciğim, daha iyiyim. Şeker, tansiyon aynı anda yükselince… Korkuttum sizleri. Odama çıkayım. Dinlenince bir kahve içeriz sizinle.

– Aman evladım içeriz tabii, sen iyi ol. Oh çok şükür! Kırk Yasin adadım bir abdest alıp okumaya başlayayım.

– Horoz mu keseceksin, Yasin mi okuyacaksın? Acaba abdest almayı biliyor musun?

– Sus kız dilini keserim senin. Adam odasına girsin ben sana yapacağımı biliyorum.

– Sen benimle böyle konuş bakalım. Gece hastanede olanları sana oradaki hasta bakıcılar anlatır. Bulursan!

– Ah güzel kızım, Sedam yoruldun değil mi? Allah razı olsun kızım senden, ne büyük iyilik ettin Haldun’cuğuma.

– Ben yatıyorum. Artık tavuk suyuna çorba yaparsın. Haldun’cuğunla içeriz.

– Yaparız. Zıkkım iç.

– Ooo prenses hanım uyanmışlar. Efendim çorbanızı odanıza mı isterseniz yoksa masaya teşrif edecek misiniz?

– Geliyorum.

– Anlat kız bütün gece ne yaptınız? İşetmedin değil mi herifi?

– Ay anne, adam uyandıktan sonra yatağından kalkabiliyordu.

– E hadi çatlatırsın insanı, ne derdi varmış o şeytanın?

– Yakını olmadığım için bana anlatmadı doktorlar ama Haldun açıldı. Ellerini neden yıkıyormuş biliyor musun?

– Allah belanı kaldırsın senin uzatma anlat, şimdi tansiyonum çıkacak.

– Bu eve temizlik için birini alırsan anlatırım her şeyi, hizmetçilik yapmam artık.

– Soyun sopun kurusun, evde kalıp kız kurusu olasın, verdiğim paralar gözüne dizine dursun. Evlat değil taş doğursam daha çok işe yarardı. Benimle pazarlık yapıyor utanmadan.

– Iğhh doğru cevap bu değil Leman Hanım’cığım.

– Tamam sürtük karı, anlat, alacağım temizliğe birini.

– Hani bize ablam var dedi ya.

– Yok muymuş?

– Varmış ama eniştesi bunu istemiyormuş, ablasının evliliği bozulmasın diye görüşmüyormuş. Nüfusta kayıtlı ama buna istifasını vermiş ablası.

– Doktor bir şey demedi mi?

– Dedi ama bana değil, çok yakını değilim diye özele giriyormuş. Bizimki döküldü gece bir ağladı bir ağladı. Dayanamadım. Yanına oturdum, omzumda ağladı.

– Çüş, emzirseydin bir de.

– Vakti gelince o da olur. Anlatayım mı gideyim mi?

– Tamam, tamam otur boncuk gözlüm. Başka?

– Köşkü çok seviyormuş, hep böyle bir yerde büyümek istemiş. O sebeple burayı çok sevmiş gitmeyi hiç istemiyormuş. Ben banyo için izin verince heyecandan tansiyonu yükselmiş.

– Ee onu anladık zaten, soğan işe yaramasaydı sarımsak yuttururduk kendine gelirdi. Bütün gece macera peşinde koştunuz. Bu muydu anlatacakların? Bildiğimi sattın bana küçük şeytan.

– Susacak mısın? Anlatmayayım istersen. Ellerini lağım suları yüzünden yıkıyormuş.

– Niye kıçını kuburdaki suyla mı yıkıyormuş?

– O ne demek be? Bunun annesi babası pintinin tekiymiş. Çok para kazanıp bir sürü ev almışlar ama bodrum dairesinden hiç çıkmamışlar.

– Ayy kalk kahve yap. Dayanmıyorum senin mıymıntı haline, sigarada getir. Sonra devam et.

– Ben de sigara içerim ama yoksa havanı alırsın.

– Tamam.

– Ver bakalım sigaradan. Kahven de hazır.

– Devam et!

– Bu bodrum katında apartman boşluğuna bakan camsız odada yatıyormuş. Tuvalet boşluğu yani kokular odasına doluyormuş. Arada lağım taşınca evlerine giriyormuş sular, annesiyle temizliyormuş.

– Ee kaç yıl geçmiş üstünden okumuş, iş güç sahibi olmuş, bir sürü para kazanıyor, lağım mı kalmış? İlgi istiyor puşt.

– Yok zaten sonradan olmuş. Bu para kazanmaya başlayınca ailesinden ayrılıp üçüncü katta bir daire tutmuş. Alt ve üst katındaki dairelerin tuvaleti aynı anda tıkanınca bunun evinden taşmış. O gece eve geldiğinde temizlemek zorunda kalmış. İşte o zaman atmış bunun sigortalar. “Ellerime bakın yıkıyorum ama tırnak diplerimde duruyor o pislikler” dedi.

– Dedim sana, ayy, neymiş o pislikler acaba? Bence tırnaklarının içine kendi koyuyordur. Manyak herif.

– Kız anne, sen dedin şeytan diye, gece onu söyleyip gözlerini belerterek bakınca ödüm koptu.

– Oh olsun sana!

– Asıl bombayı sona sakladım. O kalp ilacı dediklerin vitaminmiş. Hemşire dedi. Ne tansiyonu ne şekeri varmış bunun. Kalp hastalığı da hikâye! Kendinde o hastalıklar var sanıyormuş. İlaçların hepsini psikiyatr ayarlamış..

– Hemşire nereden biliyormuş?

– İnternette bir site var, sağlık bilgilerini ekliyorsun. Hastane sistemlerinde görünüyor. Eklemiş hastalıklarının hepsini ama asıl hastane kayıtlarıyla uyuşmayınca şüphelenmiş doktor. Bakmış psikyatrik ilaçları ağır ilaçlar, doktor şüphelenmiş aramış psikiyatrı, ondan öğrenmiş detayları. Şekeri, tansiyonu da normal çıkmış.

– E hemşire sana neden anlattı bunları? Sen ona gel.

– Ne bileyim anlattı işte.

– Bana bak doğurduğumu sen benden iyi bilemezsin. Kanının akış hızını bilirim senin yüzünün kızardığını görmedim mi sanıyorsun? Anlat çabuk!

– Ya bu omzumda ağlıyordu, işte o zaman bir kıvılcım falan oldu yani azıcık öpmüş olabilir.

– Elletseydin anacım her yanını, git kızım çekinme yukarıda herif gir koynuna.

– Of anne bir şey olmadı, o sırada odaya hemşire girdi. Sonra çay var bahanesiyle beni çağırdı.

– Çayı da bulmuşsun maşallah oda servisiniz de varmış.

– Vardı senden güzel demlemişti. Neyse öyle böyle baktım kadın ağzımdan laf almaya çalışıyor, ‘açık açık anlat derdin ne senin?’, dedim. ‘Abla bu adam normal değil, uzak dur bundan, hasta falan değil. İnternette sağlık bilgilerini bir görsen geçirmediği hastalık kalmamış ama hepsi yalan onlara bakıp işlem yapsaydık ölürdü bu gece.’ Dedi.

– Hapı yuttuk desene, gönderemeyiz şimdi bunu evden.

Bize ne zararı var ki? Kalsın, temkinli ol, diye anlatıyorum.

– Elin hemşiresi çözmüş manyak herifi senin hala ağzın sulanıyor. Allah belanı vermesin senin, koca düşkünü oldun çıktın.

– İşte bir gecede ne anladı? Kaç haftadır burada bir arızasını görmedik.

– Sen git bu gece yanına iki işve yap ilaçlarını fazla içsin. İntihar etti, deriz. Zaten deliymiş baksana.

– Anne başka planın yoksa ben odama gidiyorum. Bence o ilaçlara senin ihtiyacın var. Babam uykusunda öldü gencecik yaşında kalp krizi dediler. Halbuki Leman kriziymiş şimdi anladım.

– Sus, ahlaksız duyan da gerçek zannedecek.

– Zil mi çaldı?

– Zil çaldı tabii git kapıya bak.

– Anne, tesisatçı gelmiş, keşif yapacakmış, belki paşa dedenin kaybolan altınlarını buluruz.

– Onları dümbük baban karılarla yedi.

– Odaya çıkıyorum ben.

– Bekle, ben de geleceğim.

– Anne! Çıkma yukarı, ambulansı ara tekrar, Haldun tüm ilaçları içmiş.

– Kafası kızarık herif, yattığı yerden kalkamasın inşallah, gebersin orada tez elden kurtulalım.

– Abla kustursak mı abiyi?

– Kustur kardeş kustur, ne yapacağız bilemiyorum ki?

– Selinnnnnn!

Zeynep Pınarbaşı

Z.P. / N.İ