“Bildiğimiz en sessiz, pasif ve savunmasız organizmaların -bitkilerin- sözünü geçirdiği ve hayvanların, en küçük kök solucanlarından insanlara kadar, hayatlarını bir nevi organize ettiği bir dünya hayal edebiliyor musunuz? Bu gezegen zaten var: Dünyaya hoş geldiniz.” (1)

‘Bitki Zekası’ adlı kitabın sonlarına doğru aklıma uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım geldi. 2010’ lu yılların başlarında, Sarayburnu’nda dört beş kişilik bir grup olarak bir çay bahçesinin deniz manzaralı terasında çay içtiğimiz bir gün bu arkadaşım, o günden sonra o yanımızda olmasa bile her bir araya gelişimizde mutlaka bir şekilde muhabbete uygun düşürüp hatırladığımız ve her seferinde biraz daha katıldığımız cümlesini kurdu; “Hayvanlık, insanlıktan daha üst bir seviye.” İşte bu kitabı okurken arkadaşıma şunu söylemek istedim; “Daha üstü de varmış meğer!”

Kitabı okuduğum günlerde annemle kahvaltı ettiğimiz bir sabah, çocukluğunda babasının çiftliğinde geçirdiği güzel günleri özlemle anlatıyordu. Çiftliğin yanından geçen derede çok büyük yılan balıkları olduğundan, beyaz etli ve yağlı bu balığın kızartıldığında çok lezzetli olduğundan bahsetti. Balıkları yakalayan ağabeysinin -benim dayım olur- kullandığı yöntemi anlatınca ağzım açık kaldı. Nasıl bir etkileşim bitki ve hayvan -insan da bu kategoride- arasında, nasıl bir mücadele karın doyurmak için, şaşırdım.

-Nasıl yakalıyordunuz balıkları, oltayla mı?

-Yok, oltayla değil. Derenin kıyısında söğüt ağaçları vardı. Yapraklarını ezer, çıkan suyu unla karıştırıp hamurdan toplar yapar, balıklara atardık. Hamuru yutunca balıklar sersemler. Ağabeyim suyun içine batırdığı kelatteri(2) yavaşça yukarı çekince sersemlemiş balıklar da suyla birlikte kelatterin içine dolardı. Hem de büyük balıklar küçüklerin önüne geçip hamurları kaptığı için en büyüklerini yakalamış olurduk.

Her canlı beslenmek, üremek, kendini, alanını savunmak için pek çok strateji geliştiriyor ve uyguluyor. Bitkiler de bu kapsamın dışında değil. Sırf bizden farklı bir yapıda oldukları için -o kadar farklı yapıdalar ki kitabın bir bölümünde tanımlandığı gibi gerçekten bize göre ‘uzaylı’ sayılabilirler- onlara tepeden bakmak çok klasik bir insan türü özelliği. Oysa kitabın sayfaları arasında ilerledikçe, bitkinin kendi içinde, başka bitkilerle, başka hayvanlarla iletişim kurabildiğini, kendi ihtiyaçları doğrultusunda diğer canlıları yönlendirebildiğini, uyuduğunu, sahtekarlık yaptığını, karar verdiğini, strateji, tercih, hesaplama, iş birliği yaptığını, avlandığını, insan gibi beş duyusunun ve hatta ek olarak on beş duyusunun daha bulunduğunu öğrenince bir kez daha insan olarak kibrimizin yetersizliğimizden geldiği fikrime bağlandım.

Kitabın iki yazarından Stefano Mancuso Floransa Üniversitesi profesörlerinden ve Floransa’daki Uluslararası Bitki Laboratuarı’nın yöneticisi imiş. Bu durum kitabın inandırıcılığı, güvenilirliği açısından olumlu tabi ki, ama bu konuda akademik hiçbir eğitim görmemiş birisi olarak kitabın ileri sürdüğü tezlerin doğruluğu ile ilgili bir yorumda bulunmam anlamlı olmaz. Öte yandan, sıradan bir okur olarak kitapta bitkiler ile ilgili anlatılanları çok ilginç ve akla yakın bulduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.

-Ee, soru sorunca cevap da veriyorlar mıymış?

Bitkileri o kadar çok övdüm ki; çocukluğumun bir numaralı bilirkişisi, tüm ilkokul çocuğu sorularıma bilimsel açıklamalar getiren, yaş aldıkça daha da belirginleşen ‘gerçek, ama mutlaka gerçek’ tutkumun belki de ilk tetikleyicisi ağabeyim bitki zekası alanına bu soruyla giriş yapmış oldu. Anlaşılacağı üzere, kitapta bitkilerle ilişkilendirilerek bahsedilen zeka, hesaplama, değerlendirme, karar verme gibi söylemlere pek itibar etmedi. Güzel bir tartışma oldu aramızda.  Zeka, DNA, karmaşık hücre yapıları gibi konular havada uçuştu. Benden daha çok gerçeğe bağlı ve daha bilgili bir mühendisin karşısında ben de elimde kalan tek alan olarak sezgilerime yöneldim, güzel bir noktada konuşmayı tamamladık. Aslında noktayı ağabeyim uydu iletişim teknolojisinin mucidi ve bilim kurgu yazarı Arthur C. Clarke ile koydu.

“Any sufficiently advanced technology is indistinguishable from magic” (3)

Ben noktayı bitkilerle koymak istiyorum. Tıpkı söğüt yaprağının sersemletici suyu ile yapılan hamur toplarıyla kandırılan balıklar gibi biz de sulu, tatlı meyvelerle kandırılıyor olabilir miyiz acaba?

“Manipülatif becerilerini bizim türümüzü memnun edecek çiçekler, meyveler, kokular, tatlar ve renkler yaratarak bizim üzerimizde de kullanmadıklarından emin miyiz? Belki de bitkiler bunları yalnızca bu sebepten üretmiştir: Dünya çapında yayılmalarını sağlayan, onlarla ilgilenen, onları koruyan bizleri memnun etmek için.”(4)

Yapay zekanın dünyayı ele geçirip geçirmediğini anlamak için yapılan ‘Turing Testi’, Darwin’in ölümünden dokuz gün önce yazdığı son mektubunda bahsettiği bitki, bir arkadaş olarak bakteri, dünya merkezli evren ve insan merkezli dünya inancının yıkılışı, bitki tohumlarını taşıyan balıklar, labirentlerden çıkabilen amipler gibi pek çok ilgi çekici konuyla karşılaşmak ve bitkileri bugüne kadar görmediğimiz bir bakış açısıyla yeniden tanımak için ‘Bitki Zekası’ bire bir.

Ayşegül Ayman

  • (1) Stefano Mancuso, Alessandra Viola, Bitki Zekası, Yeni İnsan Yayınevi, 2017, Çeviri: Almıla Çiftçi
  • (2) Kelatter: Büyük hasır sepet
  • (3) Yeterince gelişmiş bir teknoloji sihirden farksızdır.
  • (4) a.g.e